Bugün 25 Kasım 2024 Pazartesi
  • Antalya11 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    3002.717
    %-0.11
  • Dolar
    34.5123
    %-0.08
  • Euro
    36.1711
    %0.46
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
“Şiddeti şiddetle ortadan kaldırmak mümkün değil !”
19 Aralık 2019 Perşembe 23:07

“Şiddeti şiddetle ortadan kaldırmak mümkün değil !”

Av. Tuğçe Öztürk Almaç ile son yıllarda hayatımıza giren aile arabuluculuğu hakkında konuştuk.

 

Av. Tuğçe Öztürk Almaç; mesleğini aşkla yapan bir avukat, sorunları büyük ölçüde çözüme kavuşturan bir arabulucu. Aile ilişkilerine katkı sağlayacak önemli ve farklı projeleri var.   Aile arabuluculuğu kavramının önemine dikkat çeken Almaç; Aile Arabuluculuğu ve Terapi işbirliği, Barış Ensitisü gibi özel kavramların güçlü savunucusu. Av. Tuğçe Öztürk Almaç ile son yıllarda hayatımıza giren aile arabuluculuğu hakkında konuştuk. Zülfü Livaneli’nin ‘şiddet altındaki kadınlara silah verilsin’ önerisini de değerlendiren Av. Almaç, “Maalesef şiddeti şiddet ile ortadan kaldırmak mümkün değil” ifadelerini kullandı.  

 

Tuğçe Hanım Aile Arabuluculuğu Nedir?

Aile Arabuluculuğu, aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda, eşlerin mahkeme aracılığıyla ya da mahkemeye gitmeden önce uyuşmazlık konularını çözebilecekleri alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar ve arabuluculuğa tabi olacaklar hususlar; mal varlığı paylaşımı, nafaka, çocuğun velayeti, tazminat hususları ve eşlerin bundan sonraki hayatlarında nasıl bir tavır sergileyeceklerine yönelik olabilir.

tugce-ozturk-almac-2.jpg

 

Aile Arabuluculuğunda hedef nedir?

Aile hukukunda aile arabuluculuğunun tam olarak yasal mevzuatı oluşturulmuş değil fakat bunun çalışmaları yapılıyor. Aile arabuluculuğunda hedeflenen, eşlerin huzurlu ve uyuşmazlık konularını tamamen ortadan kaldıracak şekilde geleceklerini planlamaya yönelik. Eşler, bundan sonraki hayatlarında ortak çocukları varsa ebeveyn sorumluluklarıyla devam ederken, çocuklarının velayeti, bakımı, giderleri, eğitim ücretleri ve bundan sonraki yol haritaları hakkında kararlar alırlar. Aynı zamanda ortak çocukları yoksa bugüne kadar edindikleri malların paylaşımı ya da biri diğerine nafaka vermesi gerekiyorsa hangi süre ile verecek, ne kadar verecek bunu medeni olarak müzakere ederek çözecekleri bir konudur. 

Aile Arabuluculuğu çiftlerin sorununu çözer mi?

Arabuluculuk, mahkemeye alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğu için sadece aile hukukunda değil, birçok konuda mahkeme aracılığı ile elde edilmesi için başvurulduğunda, bazen her iki tarafı, bazen sadece bir tarafı memnun etmeyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır.  Dolayısıyla taraflar kendi uyuşmazlıklarını, kendi öne sürecekleri çözüm yöntemleriyle çözebilecekken, mahkeme kanalıyla bunun olmasını beklemeleri büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Çünkü hiçbir mahkeme, o ailenin özüne ve dinamiğine inemeyeceği için gerçek anlamda her iki tarafı da mutlu edecek ve sürdürülebilir bir çözüm bulması söz konusu olmamaktadır. Çözüm mekanizması tarafların elinde ise eğer, taraflar konuşarak iletişim yöntemi ile kendi istedikleri çözümü uygulayabilecekleri bir anlaşma yapabilirler.

Aile arabuluculuğunda süreç nasıl işler?

Aile arabuluculuğunda taraflar, kendi rızalarıyla bir arabulucuya başvurarak, aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkları çözmek için çaba gösterebilirler. Böylelikle bir arabuluculuk süreci başlayacaktır. Bu süreçte taraflar ilk olarak arabulucu ile tek başına görüşebilirler, ortak görüşmeler yapabilirler. Sağlıklı bir süreç için ise ilk olarak aile içi şiddetin olup olmadığının tespit edilebilmesi için arabulucunun taraflarla ayrı ayrı görüşmesi gerekir. 

tugce-ozturk-almac-2-001.jpg

Peki, bu süreç içerisinde aile içi şiddet varsa ne olacak?

Aile içi şiddetin olduğu hususlar, arabuluculuğa tabi değildir. Arabulucunun böyle bir durumu tespit etmesi durumunda, süreci sonlandırması gerekir. Böyle bir şüphe ya da belirti yoksa arabuluculuk süreci başlar ve müzakereler, anlaşmaya doğru gider. Aile içi şiddet çok hassas bir konudur. Aile içi şiddet ile ilgili ayrı bir mevzuat vardır. Şiddete maruz kalan kolluk güçlerinden ya da mahkemeden koruma talebinde bulunulabilir. Bu arabuluculuk süreci ile alakalı değildir, ayrı bir konudur. Bu koruma talebinin aile mahkemelerinden yapılması gerekmektedir.

Arabuluculuk sürecinde görüşmeler gizli midir?

Arabuluculukta görüşmeler, başından sonuna kadar gizliliğe tabidir. Bunun ihlali, hem hukuki hem de cezai sorumluluğu gerektirir. Fakat şu anda aile arabuluculuğu ile ilgili yasal mevzuat tam düzenlenmediği için aile arabuluculuğunu aile mahkemeleri aracılığı ile mi yapacağız yoksa arabulucular eşliğinde mi yapacağız belli olmadığından gizliliğin sınırlarını tam olarak çizmek söz konusu değil. Burada önemli olan şu, dilersek hâkim bir aile arabulucusu olsun, dilersek biz arabulucular sürecini yürütsün sürecin gizliliği kesin bir teminattır. Gizlilik arabuluculuğun en önemli dinamiklerinden biridir.

Arabuluculuk görüşmelerinde ücret tarifesi nasıl belirlenir?

Arabuluculuk süreci, kural olarak tarafların kendi istekleriyle başvuracakları bir süreçtir. Bu sürecin ücretlendirilmesi, Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde yazan ve her yıl yenilenen ücretlere göre belirlenmektedir. Bu ihtiyari yani dava şartı olmayan, arabuluculuk için geçerlidir.  Burada serbest piyasada olduğu gibi her arabulucunun kendi belirleyebileceği, asgari oranın altına düşmeyeceği ücretler de olabilecektir.  Dava şartı arabuluculukta ise ilk 2 saati anlaşma olmaması halinde devlet tarafından karşılanmaktadır. 2 Saati geçen görüşmelerde taraflar kural olarak ücreti eşit olarak paylaşırlar.  Taraflardan birinin tamamen ödemesi ya da başka bir oransal anlaşmanın yapılması da mümkündür.  Arabuluculuğun en güzel tarafı şudur; aslında taraflar çoğu zaman duygusal bir sebepten ötürü uyuşmazlıklarını kocaman bir çatışma haline getirirler ve arabuluculukta bu çatışmaların ufak sebeplerde kaynaklandığının ortaya çıkması gibi güzel bir durum vardır.  Kendini ifade edemeyen, küçücük bir şeye kırılmış bir eş, evliliği boşanma aşamasına kadar getirmiş olabilir. Arabuluculukta tarafların bu sebepleri ortaya çıkarabilmesi için bir ortam bulunur. Arabulucu, tarafların asıl duygularını ortaya çıkaracak, beklentilerini ortaya çıkararak tarafların sorunlarını çözüp, bundan sonraki aşamada ne yapmak istediklerine dair bir müzakere ortamı oluşturur. Arabuluculuk, yargısal mekanizmalarda çok daha fazla işe yarar bir yöntemdir.

tugce-ozturk-almac-3.jpg

Peki, bu süreçte Arabulucunun yetkin olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?

Başarılı bir arabuluculuk sürecinin yürütülebilmesi için arabulucunun önce kendi içindeki uyuşmazlıklarını ve ihtilaflarını çözmesi gerekir. Kişi kendi içinde çıkan çatışmaları dindiremediği ya da önleyemediği sürece, başkalarının uyuşmazlıklarına çözüm olma konusunda üçüncü tarafsız kişi olarak yardımcı olamayabilir. Dolayısıyla bizim arabulucu olarak önce kendi karakterimizi analiz etmemiz lazım. Mavi miyiz, yeşil miyiz, sarı mıyız, kırmızı mıyız?

Bu renklendirme ne demek?   

Eğer benim gibi mavi karakterseniz, kurallara ve kanunlara çok sıkı bağlıysanız ve uyuşmazlık için taraflar size başvuruda bulunduğunda taraflardan biri de sizin gibi mavi karakterse ister istemez o tarafa doğru taraflı hale geliyor olabilirsiniz. Aynı renkteki karakterlik, tarafsızlığı bozabilir. Kişiler, kendilerine yakın karakterleri arkadaş edinirler. Bu çevrelere girerler ve daha fazla empati duyarlar. Biz arabulucular olarak tarafsız olmak zorundaysak, kişilere hiçbir şekilde kendi düşüncelerimizi, kendi çözüm önerilerimizi öneremiyorsak eğer, kendi karakterimizi bilip, analizini yapıp, tarafların arabuluculuk toplantılarına geldiğinde onlara söylemesek bile az çok karakter analizini yapıp buna göre bir tarafsız bir çözüm ortamını sağlamamız gerekir. 

Sizin Arabuluculuk ve Terapiyi bir araya getiren bir yazınızı okumuştum. Bu konuda bize bilgiler aktarabilir misiniz?

Toplumun gündeminde sıklıkla yer alan kadın erkek ilişkilerindeki gerilim, çöküş ve bu durumun aile psikolojisine olumsuz etkisi önemli konulardan biridir. Her toplumda farklı şekilde ortaya çıkan bu gerilim yine toplumsal dinamiklere göre farklı şekillerde kendini göstermektedir. ‘Aile’ kavramının algılanışı bile toplumdan topluma değişir. Özellikle biz Türkler için aile, toplumun en küçük yapı taşıdır ve ona yüklenen birçok öznel ve nesnel anlam vardır. Bu denli kendine has tarzı olan yapıdan çıkan uyuşmazlıkların çözümü de kendisi kadar özel olmalıdır. Aile yapısının içinde çocukların olması kişiler arasındaki ilişkiyi daha da karışık hale getiren bir olgudur. İçinde birden fazla bireyin etkin olarak yer aldığı en küçük yapı taşında farklı düşünce ve beklentilerin, ihtiyaçların olması ise son derece doğaldır.   Birbirinden bağımsız birden fazla bireyin aynı görüş ve doğrultuda olması hayatın olağan akışına aykırıdır. Evli eşlerin ya da birlikte yaşayan çiftlerin bir arada yaşama düşüncesi ile farklı beklentilerini gerçekleştirilebilme istekleri aynı skalada değerlendirilemeyecek bir tartışmadır. Bu nedenle artı ve eksilerin ayrı kaplara alınarak değerlendirilmesi ve çıkabilecek ihtilafların barışçıl şekilde çözülmesi gerekir. Bahse konu çözüm yolu ise arabuluculuk ve terapi işbirliğinden yani orijinal ismiyle ‘Mediation Therapy’den geçmektedir.

Peki, bu yaşanan sorunlara ne kadar çözüm olur?

Hepimizin bildiği üzere aile en küçük yapı taşı olarak kadın ve erkeklerden oluşur. Eşler aralarında yaptıkları sözlü ya da yazılı anlaşma gereği bir arada yaşamaya başladıktan sonra bazen kısa süre sonra bazen orta vadede bazen de yıllar sonra birtakım anlaşmazlıklar yaşamaya başlarlar. Aile Hukuku eşlerin evlilik birliğinden kaynaklanan uyuşmazlıklarının çözümünde, uyuşmazlığa neden olan etkenlerden ziyade sonucu konusunda birçok çözüm üretir. Biz aynı anda eşlerin arasındaki uyuşmazlıkları tespit edip hem de kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşma yapmaları konusunda önderlik yapabiliyorsak o uyuşmazlık kökünden çözülüyor demektir. Bu iyi huylu bir virüs gibi önce kadın ve erkeğe oradan da çocuklara yansır. Bugün kadın ve erkek arasındaki uyuşmazlığın çözüldüğünü konuşurken 10-15 sene sonra o ailede yetişen çocuklarında kendi evliliğinde ve ebeveynliğinde üstleneceği rolleri de garanti altına almış oluruz. Toplum bu şekilde etkileşim halinde iyileşmeye başlar.

tuce.jpg

 

Sizin üzerinde durduğunuz bir konu var;  o da Barış Enstitüsü... Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz?

 

Bir barış enstitümüz keşke olsa… Uzlaşı kültürünü bu denli benimsemiş, sahip çıkmış bir ülke olarak bağımsız bir yapı inşa etsek!  Ferah ve temiz bir soluk olsak toplumsal sorunlarımıza… Sadece yargısal yükleri azaltmak amacıyla değil de daha derine ineceğimiz bir model geliştirsek! Örneğin; ilk yıllarımızdan başlayarak kreş çocuklarına müzakere anlatmaya başlasak ve akran zorbalığını başlamadan ortadan kaldırsak. Müzakere, okullarda zorunlu bir ders haline gelse ve barış enstitüsü nezdindeki eğitmenler gönüllü bu dersi anlatsa. Korunma ihtiyacı olan kadın ve çocuklara, mahkûmlara, özel ihtiyaç sahiplerine arabuluculuk yetkinliği kazandırılsa. Komşusuyla anlaşamayan, borcunu ödeyemeyen, devletle arası açılan, sosyal hayatta kendine daha anlamlı alan arayan, farklılık yönetimi için talepte bulunabilse. Tüm bu süreçlerde kendini geliştirmiş arabulucular kendini geliştirmek isteyen arabuluculara mentörlük yapsa ve usta çıraklık ilişki dev gibi bir tecrübe havuzuna dönüşse. Bu kocaman tecrübeden toplum, gönüllü olarak yararlanabilse! Barış enstitüsü bazı zamanlarda arabuluculuk akademisi görevi üstlense biz arabulucuları daha da yetkinleştirse. Bizim yurtdışında çalışmalarına hayranlıkla baktığımız, yetkin arabuluculardan sonra gözler biraz da ülkemizdeki arabuluculara çevrilse. Toplum arabuluculuğunda ekonomik kaygılar rafa kaldırılsa. Tüm bunların sonunda öyle bir başarı elde edilse ki toplumsal olarak dünyada ses getirilse! Nasıl olurdu…

 

Tuğçe Hanım, aile içinde kadına yönelik şiddet, İstanbul Sözleşmesi kavramını yeniden gündeme getirdi. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz?

Türkiye’nin gündeminde maalesef son zamanlarda sürekli kadın cinayetleri var. Elbette yasa koyucu adaletin gerçekleşmesi için gerekeni yapıyor ama genelde kadın cinayetlerinin ardından boşanıp yollarını ayırmış iki insanın aslında hala kopamamış olması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik yasal mevzuat olmasına rağmen cinayetlerin devam etmesi gibi bir gerçek var. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, kadına ve aile kurumuna yönelik her türlü fiziksel, psikolojik, cinsel şiddetin önlenmesi, gerekli tedbirlerin alınması ve şiddetin gerçekleşmesi halinde etkili yasal sürecin işletilmesi amacıyla çıkarılmıştır. Bununla birlikte 1 Ağustos 2014’de yürürlüğe giren Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani İstanbul Sözleşmesi var. İstanbul Sözleşmesini onaylayan ve imzalayan ilk ülke Türkiye fakat imzacı olmanın dışında aktif uygulamaya dökülmesi gereken birçok konu var.

İstanbul Sözleşmesi sorunu ortadan kaldırır mı?

İstanbul sözleşmesi temelde 4 önemli unsura dayanıyor. İstanbul Sözleşmesine göre ilk temel önleyici tedbirlerin alınması gerekliliğidir. Önleyici tedbirler şiddetin azaltılması hatta ortadan kaldırılmasına yönelik olmalıdır. İkinci esas şiddeti ortadan kaldırmak her zaman mümkün ve kolay olmadığından kadınların aktif olarak korunması gerektiğidir. Toplumsal kalıpların şiddete neden olan unsurların bir anda sona ermesi mümkün olamayabilir. Bu açıdan işe yarar politikaların çalıştırılması gerekir. Bizim açımızdan 6284 sayılı kanunun aktif olarak kullanılması zorunludur. En ufak şiddet şüphesi dahi olsa ilgili kurumların devreye girmesi, kadının ve çocuğun mevcut ortamdan uzaklaştırılması ve maddi yardım sağlanması gerekir. İstanbul sözleşmesi 18 yaşından küçük kız çocuklarının da kapsama alınması açısından elverişli. Bu nedenle iç kanunlarda değişiklik yoluna gidilmesi sırasında çocuğun istismarı konusunun da kapsama alınması gerekir. Üçüncü temel diğer iki temel hususun işler hale getirilemediği hallerde (önlem alınamamış ya da alınıp etkili olmamış ve kadın korunamamışsa) yargılamanın etkin ceza sistemine uygun şekilde yapılması gerektiğine işaret ediyor. Bu durumda şiddet şüphelisi olan kişinin ifadesini alınıp ardından bırakılması halinde kadını öldürebileceği ya da yaralayabileceği gerçeğini bu kapsamda gözden kaçırılmamalıdır. Son olarak İstanbul Sözleşmesine göre kadınların genel anlamda geleceğe etkili olacak şekilde erkekler ile eşit şartlara tabi tutulması, toplumsal cinsiyet konularına özen gösterilmesi gerektiği ve fiziksel zayıflıkların kamusal politikalar ile ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ediyor. Türkiye olarak bizim bu noktada ciddi adımlar atmamız gerekir. Her ne kadar anayasa ve kanunlarımızda kadın ve erkeğin her türlü koşul ve ortama eşit olacağına dair düzenlemeler yer almaktaysa da uygulama kısmı zayıf kalmaktadır.

Zülfü Livaneli’nin kadınlara silah verilsin önerisine yaklaşımınız nedir?

Maalesef şiddeti şiddet ile ortadan kaldırmak mümkün değildir. Suç işleme kararını alan ve hatta bu konuda tecrübeli kişilerin iletişimdeki gerginlik sonucu harekete geçmesini karşı silahla önlemek bugüne kadar mümkün olmadı ve ileride de olmayacaktır. Suç zaten doğası gereği normal olmayan bir davranış şeklidir ve karşıdaki kişinin silahlı olup olmaması suçun işlenmesine çoğu zaman engel olmaz. Hukukta ihkak-ı hak yani kişilerin haklarını kendilerinin araması hatta zor kullanması yasaktır. Devlet ve hukuk kuralları kişilerin ihlal edilen haklarının hakkaniyet gereği yerine getirilmesi için vardır. Bütün bunları bir yana bırakacak olursak bugün şiddet gören kadınları silahlandırmak yarın başka yardıma muhtaç kesimlerin de silahlanabileceği şeklinde bir algı oluşturabilir ki o zaman hukuk devleti olmaktan çıkarız. Her şeyden öte kadınların silahlandırılması gerektiği fikri; kadınları şiddete, suça karışmaya ve birçok farklı kaosa iteceği gibi devlet olarak biz sizi koruyamıyoruz o halde siz kendi başınızın çaresine bakın düşüncesini tetikler ki bu oldukça tehlikelidir. Devlet, anayasamızda yer alan hükümler gereği kadın, erkek, çocuk, yaşlı, bakıma muhtaç herkesi hiçbir ayrım gözetmeksizin korumakla mükelleftir. O nedenle dünyaya güzellik katan, bizleri yetiştirip şekil veren, değdiği her şeyi canlandıran kadınlarımızı korumak için etkili, sürdürülebilir, modern çözümler bulmalıyız. Bize bu imkânı sunan ulusal ve uluslararası sözleşmelerimiz var. Tek yapmamız gereken bir an önce uygulamaya geçirmek.

 

 

Bu haber toplam 2743 defa okunmuştur
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim