Gürsel Kaya

1982 yılında Suudi Arabistan’ın başşehir Riyad’da doğan Colani, aslında Suriye’nin Golan bölgesinde yaşayan bir ailenin çocuğu. Takma soyadını da oradan alıyor zaten. 1967’de İsrail Golan bölgesine girince buradan kaçmak zorunda kalıyorlar. Dedesi Suriye’nin Fransız işgali sırasında Fransızlar’a karşı direniş göstermiş önemli bir lider. Babası ise Filistin gönüllüleriyle birlikte İsrail’e karşı savaşmış bir mücahit. Aile tam bir Arap milliyetçisi.  Aile içerisinde Filistin sevgisi ve Filistinlileri savunma arzusuyla büyüyen Colani…

Önceleri sıkı bir Arap milliyetçisi olan daha sonra İslamcı kimliğe bürünen Colani, El Kaide’ye katılarak Irak-ABD savaşında ABD’ye karşı savaşmış ve ABD tarafından tutuklanarak beş yıl hapiste yatmış. Serbest bırakıldıktan bir süre sonra ABD ve ülkemiz de dahil pek çok ülke tarafından terörist ilan edilerek ABD tarafından başına on milyon dolar ödül konmuş. Ancak ne hikmetse bir türlü yakalanamamış. Suriye’ye birlikte geçtiği 6-7 kişiden, bir yıl içerisinde çoğunluğu Çeçen, Özbek, Uygur, Tacik olan ve dünyanın çeşitli milletlerinden oluşan beş bin silahlı askere ulaşmış.. Hikâye son derece ilginç ve derin değil mi? Ve aslında Ortadoğu’da bütün hikâyeler, bir bütünlük arzediyor.. Elbette asıl ilginç olan şey, bir zamanlar düşman görülüp amansızca mücadele edilen ABD, İsrail ve Fransa ile kol kola girip ABD’nin korumasında Colani’nin Suriye Cumhurbaşkanı olması. Dünyaya, takım elbiseli cihatçı olarak servis edilen ve HTŞ (Heyet’ül Tahrir-i Şam)’ nin lideri olan Colani, artık takma ismini bir kenara bırakarak bundan sonraki hayatına -ki ne kadar süreceği meçhûl- gerçek ismi Komutan Ahmed Al Şara olarak devam edecek..

Filistin ve özellikle Gazze’de İsrail’in katliamlarını görmezden gelmekle kalmayıp, Suriye’de el ele verdiği İsrail’in önünü açmak için çabalayan Ahmed Al Şara’nın, verdiği demeçlere, kurduğu cümlelere ve performansına baktığımızda çok iyi yetiştirildiğini görüyoruz. Son derece zeki, son derece kurnaz ve çok iyi stratejist bir profil sergiliyor.. Gelelim bundan sonra Suriye’de olacaklara.. Elbette bu kaotik ortamda bazı şeyleri şimdiden görebilmek pek mümkün değil.. Lâkin başta ABD ve İsrail olmak üzere, Fransa ve İngiltere’nin de söz sahibi olacağı bir Suriye var artık ortada.. Kim bilir belki de sınırlarımızın bitişiğinde yeni bir uydu devlet!? Özellikle İsrail, yıllardır ihtiyaç duyduğu suya ve verimli topraklara kavuştu.. Bir başka husus, HTŞ ve İsrail’in Suriye’deki Şiiler’e karşı uygulayacağı baskı.. Bu baskılar zamanla artabilir. Ve bu baskılara dayanamayıp ülkelerini terkedecek olan Şiiler’in gidebileceği ilk ülke Türkiye.. O nedenle Türkiye yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalabilir. Bunun önlemi şimdiden alınmalı bence; ülkemiz yeni bir göç dalgasını kaldırmakta zorlanabilir. Suriyeliler’in Suriye’de, kendi ülkelerinde güvenli bir şekilde kalması sağlanmalı.. Esad zulmünden ve Suriye’deki savaştan kaçan sığınmacıların Suriye’ye geri döneceklerini pek sanmıyorum.. Dönerlerse de, çok az sayıda mülteci döner.. 

Kaldı ki Erdoğan, isteyen Suriyeliler’in Türkiye’de kalabileceklerini söyleyerek, ülkemizdeki Suriyeliler’e ileriye dönük sanki bir vatandaşlık müjdesi verir gibi oldu.. Yıllardır Esad zulmünde yaşayan Suriye halkına bu dünyada pek rahat yok anlaşılan.. Suriye hapishanelerinde diktatör Esad’ın uyguladığı insanlık dışı görüntüleri hep birlikte izliyoruz.. Şimdi de bu kaos ortamında özellikle Suriyeli Şiiler’in geleceğe dönük endişeleri olduğu bir gerçek.. Şunu asla unutmayalım ki; Suriye’de yaşanan ve yaşanacak olan her olumsuzluk, ülkemizi de derinden etkileyecektir, vesselam…