Bugün 12 Aralık 2024 Perşembe
  • Antalya11 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    3041.835
    %1.75
  • Dolar
    34.8632
    %0.05
  • Euro
    36.5966
    %-0.60

Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

VAKİT TAMAM, GEÇMİŞ OLSUN!

09 Aralık 2024 Pazartesi 15:03

Aslında bugünlerde olan bitenin miladı 1917 yılına dayanıyor. 1917’de, yani 1. Dünya Savaşı’nın en yoğun günlerinde biri Britanyalı ve diğeri Fransız iki üst düzey diplomat, Anadolu’nun ve bütün Ortadoğu’nun kaderini çizdikleri bir harita üzerinde anlaştılar. Ve bu anlaşma, hem kendi ülke yönetimleri hem de Rusya ve İtalya tarafından onaylandı. Tarihe Sykes-Pikot anlaşması olarak geçen bu protokolde kısaca Anadolu ve Ortadoğu’da Kürt, Ermeni ve Arap prensliklerinden oluşan birçok devlet yapısından söz ediyordu ama en önemlisi de, savaştan sonra Filistin’de kurulacak olan “İsrail” devletinin de yerini hukuki güvence altına alıyordu.

 

Ama tarihte bazen işler egemenlerin ve galiplerin istediği gibi seyetmeyebilir. Burada da böyle oldu, evvela 1917 sonbaharında Rusya’da Bolşevik devrimi patladı ve Rusya savaştan çekildi! Çekildiğiyle de kalmadı, savaş sonuna kadar gizli kalması gereken bu anlaşmayı tüm dünyaya duyurdu ve bu olay tüm dünyada büyük yankı yaptı.

 

Aslında yine de Sykes-Pikot protokolü savaştan sonra hayata geçebilirdi ve bu konuda görünürde hiçbir engel de yoktu. Ama bu kez de sahneye kuvayi milliye önderliğinde Türkler çıktı! Anadolu isyanı emperyalist güçlerin bütün hesaplarını bozmuş oldu. Savaş yorgunu İngiltere artık yavaş yavaş dünyadaki bütün sömürgelerinden çekilmeye başlamıştı 1920’den itibaren. Bu nedenle Lozan görüşmelerinde Britanya çok fazla inatçı davranamadı. Belli ki planlarını ertelemeyi tercih etmişlerdi. Nitekim Lozan’ın sonuna doğru İngiliz hariciye bakanı Lord Cruzion’un “İsmet’e 90 yıl müsaade ettim hepsi bu kadar!” dediği rivayet edilir. Demiş midir bilmem, ama Anadolu’da ve Ortadoğu’da geçen yüz yıla baktığımızda, söylemiş olabileceğine ihtimal veriyorum.

 

Ve evet, nihayet Britanya-ABD-İsrail ittifakı “vakit tamam” diyerek düğmeye basmış ve yarım kalan işlerini tamamlamaya karar vermiş görünüyorlar. 2003 yılında Irak’ın işgali ve parçalanmasıyla başlayan final dönemi, Arap Baharı denilen kasırga ile artık durdurulamaz bir noktaya savruldu. Tunus’ta rejim değişti, Mısır’da rejim değişti, Türkiye’de yönetim sistemi değişti, İran elden ayaktan kesildi, Lübnan haritadan silinmek üzere ve Suriye parçalandı. Herkes bu süreci kendi zaviyesinden okumaya ve tanımlamaya çalışıyor ama işin esası çok açık, bölgede İsrail’in güvenliği sağlanıyor, sınırları genişliyor, düşmanları tasfiye ediliyor, rejimler değişiyor ve yeni federatif devletler için alan açılıyor.

 

Ve aklımızda gezinip duran, bizi sürekli rahatsız eden o meşhur soru ister istemez dile geliyor; peki bu olan bitenler bizim ülkemizi, bizim huzurumuzu, evlatlarımızın geleceğini nasıl etkiler? Bu konuda herkes kendi ideolojisine göre, kendi siyasi pozisyonuna göre konuşuyor. Oysa hepimiz biliyoruz bu yaşanan kaosun bizim de canımızı yakacağını. Oysa bal gibi biliyoruz Basra Körfezinden İskenderun burnuna kadar uzanan coğrafyada İsrail için hayati öneme haiz bir “partner devlet” kurulma projesi olduğunu. Elbette biliyoruz bu projenin İsrail’i korumak ve büyütmek amaçlı yüz yıllık bir planlama olduğunu. Elbette tahmin ediyoruz sonraki aşamada sıranın başka ülkelere de geleceğini. Pekâlâ biliyoruz İsrail devletinin kalıcı olmak için büyümek ve bu coğrafyada egemen olmak zorunda olduğunu. Biliyoruz, ama her nedense bilmezlikten geliyoruz.

 

Bir başka husus da şudur; Suriye’de olan bitenler hiç kuşkusuz ülkemizin iç siyasetinde de kalıcı etkiler yapacaktır. Eğer Halep bölgesinde Türkmenlerin etkili olacağı otonom bir yapı kurulursa, hiç kuşkusuz bu fotoğraf Cumhur İttifakı’nın lehine yazılacaktır. Ve birkaç ay içerisinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şamatalı bir şekilde Şam Emevi Camii’de kılacağı Cuma namazı görüntüleri, Türkiye içindeki ortalama muhafazakar/milliyetçi seçmen nezdinde büyük sükse olacaktır. Ve hiç kuşkusuz bu görüntüler Erdoğan’ın itibarına büyük katkı koyacaktır. Ve büyük olasılıkla 2025 ya da 26’da yapılacak bir erken/baskın seçimde Erdoğan yine Cumhurbaşkanı olarak seçilebilecektir.

 

Bir sözüm de seçim tarihi açıklansa da iktidara gelsek diye gün sayan CHP kurmaylarınadır. Bana göre CHP kurmay kadrosu hâlâ kiminle maç yaptığının farkında değil! Sanıyorlar ki bozuk ekonomi bunların sonunu getirecek, zaten belediyeler de bizde,  şu halde bir şey yapmamıza gerek yok, iktidar ayağımıza gelecek!

 

Çok beklersiniz. Burası Ortadoğu, burada işler böyle yürümez. Bir anda rüzgar tersine dönüverir, şimdilerde olduğu gibi. Ve bir kez daha “atı alan Üsküdar’ı” geçer.

Bu yazı toplam 279 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim