Bugün 22 Nisan 2025 Salı
  • Antalya23 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4221.199
    %0.37
  • Dolar
    38.257
    %0.05
  • Euro
    43.9076
    %-0.65

Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

EKİN İDİM OLDUM HARMAN

22 Nisan 2025 Salı 16:34

Sapsarı, çelimsiz, üfürsen uçacak bir çocuk. Küçük bir kasabada doğmuş. Baba yok, var da, çok uzaklarda, yılda bir kere ya görür ya görmez. Anne hastanede hizmetli. Bazen nöbete kalır, bazen gece gider gündüz uyur, bazen de tam tersi. Bu sarı çocuk ne yapar, okula zamanında gider mi, aç mı gider tok mu, acıkınca ne yapar… Ne bilen var ne soran. Ama o bunları asla dert etmiyor, farkında bile değil.. Aklı fikri yeni şeyler öğrenmekte. Evde bir yaprak kitap yok, kitaba ayıracak tek kuruş da yok. Ne ara fırsat bulsa kasabanın sokaklarında ve çarşı meydanında gazete parçaları arıyor. Bulduğu gazete sayfalarını soluk soluğa eve getiriyor ve inanılmaz bir iştahla o sayfaları okuyup ezberliyor. O kadar salak ki, belki de okuduğu gazete yazılarıyla aç karnının doyacağını sanıyor!  

 

Tarihe çok meraklı. Sadece Türkiye’de değil, dünya tarihinde yaşanmış her mesele, her olay ilgisini çekiyor ve onda çok şiddetli bir öğrenme arzusu yaratıyor. Ama elbette ve öncelikle kendi ülkesi, kendi ulusu. Türkler, Orta Asya, Ortadoğu, Balkanlar, Osmanlı, Karadeniz, Kafkasya ve elbette Anadolu. Nasıl inanırlar, nasıl düşünürler, tarihte nasıl bir rol oynamışlar, hangi felaketlere tutulmuşlar, nasıl yenilmişler, niçin yıkılmışlar, başka kültürlerle nasıl ilişki geliştirmişler… Hep merak, hep soru, hep arayış. Doymak bilmez bir öğrenme isteği. Okul kütüphanesindeki kitapların tamamını okumuş, ama okudukça acıkıyor ve daha fazla okuma isteği depreşiyor.

 

Ve büyüdükçe siyasete özel ilgi. Hatta gereğinden fazla.  Ne ailede siyasetle ilgilenen var, ne sülalede, ne de çevresinde. Zaten fakir bir aile çocuğunun siyasette işi ne ki? Kim takar? Olsa olsa “eşkıya” olur, “anarşist” olur, “maşa” olur! Artık liseye gidiyor, yani yeterince büyümüş! Okuduğu kitaplardan öğrendikleriyle o kadar güçlü sanıyor ki kendisini, bıraksalar tüm dünyanın altını üstüne getirecek! Tam bir sosyalizm aşığı. Nazım Hikmet okuyor, Ahmed Arif, Orhan Kemal, Yaşar Kemal... İnanılmaz bir iştah üzere İnce Memed’in ilk iki cildini on günde bitiriyor. Sadece okumakla da kalmıyor üstelik, şiir yazmaya, kısa öyküler yazmaya, hatta hemşerisi Fakir Baykurt’a özenip köy romanı yazmaya falan kalkıyor. Yani nereden baksanız tam bir çılgın, ne haddini biliyor ne hududunu!

 

Fakülte demek özgür olmak demek. Ve başladığının ilk günlerinde devrimci öğrenci gruplarını arayıp buluyor. Ailesi okuyup büyük adam olsun diye elindeki avucundaki her şeyi ona gönderiyor, ama onun aklı fikri siyasette! Öğrenci derneğine üye oluyor, bazı gösterilere katılıyor ve daha yolun başında polisin radarına girmeyi başarıyor.

 

Ve devamında gözaltılar, mahpus damları, DGM huzurunda titrek bir ses tonuyla ifade vermeler, okuldan atılmalar, grup kavgalarına iştirak, devrimci bir gruba liderlik etme çabaları falan. Tabi bu süreçte bir yandan da kendisini tanımaya, kendisiyle yüzleşmeye başlıyor. Eylemlere katılan diğer yoldaşlarına bakıyor ve onlarla kendisini kıyaslıyor zaman zaman. Onlar daha öfkeli, daha esmer ve fiziken daha güçlü çocuklar… Oysa kendisi? Hâlâ çelimsiz, hâlâ pek zayıf, öfkesi diğer yoldaşları kadar  şiddetli değil, örneğin islamci-ülkücü talebelerle de iletişim kurmakta ve hatta dostluk geliştirmekte  bir sakınca görmüyor. Ve elbette aç bir kurt gibi okumaya ve öğrenmeye hiç ara vermeden devam ediyor. Tuğla gibi kitapları birkaç haftada devirip atıyor, yoldaşları kahvehanelerde okey oynarken o hiç öğrenci evinden çıkmıyor, aklı fikri kitaplarda, gazetelerde, yayınlarda, dergilerde. Aslında bu kitap okuma seansları, aynı zamanda kendisini tanıma, kendisiyle yüzleşme ve belki de kendisiyle hesaplaşma seansları, ama o henüz bunun farkında değil, biteviye okuyor, biteviye yeni şeyler öğrenmeye çalışıyor.

 

Ve nihayet dört senelik fakülte sekiz senede bitiyor, Antalya’ya geliyor, yeni bir yaşam planı var cebinde. Artık yirmi beş yaşına “merdiven dayamış” bulunuyor, biraz olgunlaşmaya ve hayatın diğer yüzünü de görmeye başlamıştır. Bir ofiste çalışmaya başlıyor, çalıştığı ofiste yatıp kalkıyor, bazen otogarda sabahlıyor, ama yine de kısa süre sonra ilk şiir kitabını yayımlatmayı başarıyor; “Hoşça Kal Yüreğim”. Elbette çok gururlu, nihayetinde herkesin bir öyküsü vardır, ama herkesin bir “şiiri” yoktur, öyle değil mi?!

 

Sonra fakülte yaşamı boyunca her gün eleştirdiği CHP’ye üye oluyor. Artık sosyal ortamlarda tanınıyor, biliniyor, takdir ediliyor. Bundan memnun, demek ki bu yaşlarda buna ihtiyacı var. Ve bazı siyasal temsil görevleri de üstleneceği ve tam yirmi yıl sürecek CHP üyeliği, böylece başlamış oluyor. Ta ki 2014’ün Eylül ayına kadar. Bir süredir parti içinde yaşanan gelişmelerden rahatsızdır, yeni parti yönetimi tarafından itildiği, kakıldığı, ötekileştirildiği ve dışlandığını düşünmektedir. Ve bu ruh hali onu partiden istifa etmeye ve tam karşı çizgideki bir siyasi partiye katılmaya kadar itiyor! Tıpkı yıllar önce Çerkez Ethem’in yaptığı gibi, ne büyük hata! Oysa bir siyasetçi için bir köşeye çekilip orada sessizce uygun bir zamanı kollamaktan daha kıymetli ne olabilir? Ama ah o öfke yok mu o baldan tatlı öfke?! Ah o intikam duygusu yok mu?! Bazen insanın kaderine darbe yapar ve el koyar, hiçbir şey yapamazsın, usulca teslim olursun ve sadece onun emirlerini yaparsın.  

 

Artık elli yaşına gelmiştir ve hakikat şu ki, epey olgunlaşmış ve kendisini tanımaya başlamıştır. Bu geçen elli yılda pek çok insanın yaşadığından fazla şey yaşamış, birçok insanın hayal bile edemeyeceği ortamlara girmiş, birçok insanın televizyonlarda görmekle yetindiği insanların sofrasına oturmuş, fikir beyan etmiştir. Ve işte bu günlerden birinde bir gece uyurken şöyle sayıkladığını fark eder; “senden siyaset adamı olmaz! sende politikacı kumaşı yok! Devlet adamı olur, cemiyet adamı olur, kalem efendisi olur, ama asla politikacı olmaz!”

 

Yarım asrı aşkın bir ömür yaşamış, defalarca düşüp kalkmış ve her defasında bir şekilde üstünü başını düzeltip yürümeyi başarmıştır. Artık kendisini tanıyor, sınırlarını, gücünü ve zayıf yanlarını biliyor. Şimdilerde en iyi bildiği işi yapıyor, bir dönem romanı yazıyor. Hiçbir siyasi partiye ilgi duymuyor, lâkin  dünya, bölge ve ülke siyasetini yakından izliyor. Çünkü siyasete ilgi duymak ona çocukluğunun vasiyeti, o sarı ve çelimsiz çocuğa ihanet etmekten korkuyor, başka türlü davranamaz.

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 55 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim