Bugün 22 Kasım 2024 Cuma
  • Antalya17 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    2952.122
    %0.74
  • Dolar
    34.4839
    %0.07
  • Euro
    36.1941
    %-0.24

Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

​SOLCULUK VE MİLLİYETÇİLİK ÇELİŞİR Mİ?

22 Kasım 2024 Cuma 15:47
 Bazı solcu dostlarımın “yazılarında milliyetçi bir ton var, bu senin siyasi anlayışına uygun düşmüyor” diye eleştirel görüş beyan etmeleri üzerine bu hususta bir şeyler yazmak istedim. Yani aslında eleştirinin özü şu; “sen bir solcusun ve milli söylemler bir solcuya uymaz!” Uyar mı, uymaz mı, uyarsa neden, uymazsa neden? Bakalım bakalım.
Şu soruyu formüle ederek başlayalım; Fransız devrimi tam olarak milli bir ihtilal değil midir? İhtilalin mottosu “Fransa”, “Fransa’nın bağımsızlığı” ve “Fransız halkının özgürlüğü” değil midir? Evet, hiç kuşkusuz. Peki Fransız ihtilali başından beri ve hâlâ, geniş anlamda sol düşüncenin benimsediği, önemsediği ve ilkelerine sahip çıkmaya gayret ettiği bir isyan değil midir? Yani eşitlik, kardeşlik, özgürlük, cumhuriyetçilik, laiklik gibi kavramlar bu gün hâlâ sol’un esaslı kavramları değil midir? Ve bu kavramlar Fransız İhtilali ile siyasi arenadaki şanlı yerini almamış mıdır? Cevap: Evet, evet, evet…
 
Şimdi meseleyi ülkemiz özelinde tartışmaya devam edelim ve Cumhuriyet’le başlayalım. Cumhuriyet’in Altı Ok ilkesi hangi siyasi kavramları sembolize ediyor sayalım; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Laiklik, Devrimcilik, Halkçılık, Devletçilik. Çok açık görülüyor ki ilk üç kavram Fransız İhtilalinden, diğer üç kavram da Sovyet Rusya pratiğinden etkilenmiş ya da alınmış siyasi kavramlardır. Ve siyaseten kendilerini sosyalist, hatta Marksist/Leninist olarak tanımlayan 68 Kuşağı’nın önder kadrolarının, bilhassa Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın, bu kavramlara itiraz etmemelerinin ve hatta belli oranda sahiplenmiş olmalarının sebebi de aslında budur.
 
Şimdi tarihsel süreci bir kenarda bırakalım ve günümüze yaklaşalım. Esasen bu meseleler ülkemizde 1960’lı yıllarda çok kapsamlı ve detaylı tartışılmıştır. O günün Türkiyesinde aydınlar ve gençlik önderleri genel anlamda sol-sosyalist düşüncenin milliyetçilik ile fazla sorunu olmadığına inanan kadrolardı. O günlerin gazetelerine ve dergilerine bakın, göreceksiniz ki ister TİP, ister Milli Demokratik Devrim ve isterse de öğrenci gençlik hareketleri bu hususta hemfikirdirler; milli bir zemin üzerinde sol pekala anlamlıdır ve bu duruş solun temel felsefesi ile çelişmez!
 
Peki ne oldu da 1980’lerden ve 90’lardan sonra Türkiye’de genel kabul gören bu anlayış terkedildi ve milliyetçilik sol mahfillerde bir tür “veba” muamelesi görmeye başladı? Bana göre en önemli sebep 1970’lerde başlayıp 1980’lerde hızını arttıran Kürt siyasi hareketi ve esasen Kürt meselesi! Kürt siyasi hareketinin (başta PKK ve diğerleri) “emperyalizm” kavramını somutlaştırırken Batı ve ABD Emperyalizminden ziyade bizzat Türkiye’yi sömürgeci bir devlet ve Türk halkını da “sömürgeci halk” olarak kabul etmesiyle solun geleneksel insicamı bozuldu. Ve bu konuda “liberal-sol” aydınların bu paraleldeki etkili yazıları ve kitapları da süreçte çok belirleyici oldu. Artık bu aydınlar tarafından “millet” ile “ırk” aynı anlamda kullanılıyor ve sunuluyordu. Oysa bu yanlış bir yaklaşımdı, çünkü millet, farklı ırklardan ve sosyo-kültürel yapılardan müteşekkil bir toplumu ifade ediyordu. Ama bizim sola etki eden yazarlar ve aydınlar bu gerçeği biliyor olmalarına rağmen bilmezlikten geliyorlardı.
 
Uzun lafın kısası, Sol’un milli zeminden tümüyle koparak toplumun tamamına seslenen bir anlayıştan koparak ve ağırlıklı olarak başta Kürt sorunu olmak üzere çevre, kadın sorunları, cinsiyet meseleleri gibi daha spesifik/marjinal alanlara yönelmiş olması, kısa sürede Anadolu şehirleri ve büyük kentlerin varoşları ile ilişkisinin tümüyle kesilmesine sebep oldu. Ve böylece, toplumun tamamı “hedef kitle” olmaktan çıktı ve solun hitabet alanı epeyce daraltılmış oldu. Artık “millet, milliyet, milli, milliyetçilik” gibi çok güçlü ve bu topraklarda hâlâ çok etkili kavramlar milliyetçi-muhafazakar siyasi partilere terkedilmiş oldu. Ve onlar da bu nimetin yanına en az millet kadar kuvvetli olan “din” kavramını ekleyerek, hiç yorulmadan ve fazla zahmet çekmeden, yaklaşık 30 yıl içerisinde devleti ve toplumu kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmeyi başardılar.
 
Oysa milliyetçilik, millilik gibi kavramlar esasen modern kavramlardı, asla ırkçılık gibi akraik kavramlarla bir yakınlığı yoktu ve pekâlâ sol düşünce dünyası içinde anlamlı bir üslup dairesinde yer bulabilirdi; ama bu yapılmadı. Ve gördüğüm kadarıyla  bizim sol, bu süreçten pek de rahatsız değil. Yani ortada böyle bir sorun da görmüyor. Peki ortada hiç sorun yoksa sol neden koskoca Anadolu coğrafyasında yok? Neden varoşlarda yok? Neden yoksul semtlerde yok? Neden küçük şehirlerde, kasabalarda yok? Neden sadece gariban Alevi/Kürt/Zaza gençlerin dışında solcu derneklerin ya da partilerin kapısını çalan yok? Sanırım artık bu soruları soran ve kafa yoran da yok. Pek yazık.
Bu yazı toplam 115 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim