Bir devlet yönetimi elbette tavsiyelerde bulunur, ama adeta “yaptırım” olarak adlandırabileceğimiz denemeler 4000 yıldır çeşitli iktidarlar tarafından sıkça denenmiştir, lakin sonu hep hüsran olmuştur. Bu tür müdahaleler batan bir gemi kaptanının iyi niyetli, az daha zaman kazandıran, ama neticeye tesir etmeyecek geçici önlemlerdir.
Serbest piyasa ekonomisi ile alakası olmayan bu tür önlemler, bilakis, piyasaları çok daha fazla tedirgin eder. Ayrıca, serbest piyasayı bu türden baskılamalar ürün kalitesi düşmesine, piyasalarda yolsuzluğun tırmanmasına sebebiyet verdiği gibi, kara borsayı da tetikler. Özelikle bir ülkede ki üretken kaynaklar için yıkımdır.
Serbest Piyasa Ekonomisi ile yönetilen bir ülkede “Fiyat Kontrolü Bürokrasisi” oluşturmak, tüketici için geçici bir rahatlık havası eştirsene, orta ve uzun vadede çok daha büyük yıkımların önünü açar. Başka bir iktidar böyle girişimlerde bulunmuş olsa, inanıyorum ki en başta sayın iktidar mensuplarının kendileri “Bunlar iyice zıvanadan çıktı, ülkeye sosyalizm adetlerini getiriyorlar” derlerdi.
Amma velakin, gel gelelim ki mesele Sayın Erdoğan ile bağlantılı olunca -hadi makul bir rakam telaff uz edeyim, destekçilerinin %70’e yakınının da otomatikman şöyle bir mantık devreye girmektedir: “Reis öyle uygun görüyorsa mutlaka bizim bilmediğimiz, ama onun bildiği bir şey vardır” mantığı ilk akla geendir... Sayın Erdoğan gerçekten takdir ediyorum. Her defasında önemli bir sorunu daha büyük bir sorun ile (Ak ’lamayı) telafi etmeyi, topluma gelecek kaygısı vererek, piyasaları ise ciddi endişelere sevk ederek, insanlarımızda “Aman görmüyor musun?
AKP giderse ülke iyice batar” algısı oluşturarak yeniden seçim kazanıp iktidar olmasını çok iyi beceren birisi. Oysa gerçekten öyle midir? 2008’den bu güne kadar hangi konuda ilerlediğimizi analiz etsek çokta parlak çıkmayacağını göre biliriz…
Mesele sayın Erdoğan sıkışınca “Dış güçler, “içimizde ki hainler”, Ana muhalefet parti lideri şu kılıçtaroğlu var ya, tek derdi “AKP düşsün muhalefet göbek atsın”, “büyük tezgah”, “Tam ülke kalkınacakken”, “Bizi çekemiyorlar” diye sonu gelmeyen gerekçeler. Say, say bitmez.
Ne ala, ne ala.....
Sormak isterim, bu sözleri sarf eden sayın seçmenler acaba başka bir parti iktidar da olmuş olsaydı yine aynı gerekçeleri sayar ve savunurlar mıydı? Yoksa o iktidara “Bakkal değil, ülke yönetiyorsunuz kardeşim, zaten biz bunlarla baş edesiniz diye seçtik sizi” mi derlerdi? Ve bu muazzam desteğin gerçek sebebi iki cümle “Kutlu davamız” söylemi. Herkesin kendince formüle ettiği bir söylemin peşine herkes milyonları sürükleyemez. Taktir etmek gerek!..
Bu yazı toplam 2927 defa okunmuştur.