Turizmi tanımlarken veya tasvir ederken doğa, güneş ve deniz temasını ön plana çıkarılır.
Tarihi dokuyu da bu bütünlüğe eklenir.
Tüm bunların yanında cazibe merkezlerinin yeterli olup olmadığı hep es geçilir.
Yani, tüm bu özellikler varsa, turizm için yeterlidir anlayışı hakimdir.
Oysa; cazibe merkezleri kavramı o kadar farklıdır ki!
Etrafımızda cazibe merkezlerini AVM’lerle donatılmış bir şehir olarak algılayan o kadar çok kişi var ki…
Oysa; çekim merkezlerinin oluşumunda sosyolojik, kültürel ve sanatsal temalar ön planda olmalı…
Gezi ve eğlence aktiviteleri ile donatılmalı.
Bu özellikleri kapsayan hangi çekim merkezi var Antalya’da?
Yanıt vermek zor.
Çünkü böyle bir yaşam alanı yok.
Olabildiğince yapısal bir tıkanıklığa doğru sürüklenen bu şehirde insanların nefes alacağı mekanlar hayata geçirilmeli artık.
Cazibe merkezleri demek; büyük alış veriş merkezleri anlamını taşımamalı…
Başka bir ifadeyle; cazibe merkezleri demek; AVM’ler ile donatılmış bir kent bütünlüğü anlamına gelmemeli…
Cazibe merkezleri; yaşam merkezleri demek…
Doğal doku ile barışık sosyal projeler demek…
Tarihi dokunun kente sinerji katması demek…
Cazibe merkezleri yaratılamamış bir Antalya; turizmde uzun soluklu büyük hedefleri yakalayabilir mi?
Bu soruya evet demek mümkün değil…
Öyleki; cazibe merkezleri yaratılamamış bir Antalya gerçeği ile karşı karşıyayız… Tarihi dokusunu yeterince “tanıtamamış” ve turisti kent merkezine çekememiş bir Antalya’yı yaşıyoruz.
Antalya’yı bir bütün olarak değerlendirmek gerek.
Sadece kent merkezini “bilindiği” bir kaç cadde ile sınırlandırmak son derece yanlış!
Antalya; artık ilçeleriyle değerlendirilmesi gereken bir yaşam merkezi olmalı.
Çekim merkezlerini yaratamadığımız sürece turizmde ve kentsel değişimde büyük hedeflerden söz edemeyiz.
Yerli ve yabancı turist ile yerel halkın aynı paydada buluşacağı potansiyelli yaşamsal ve sosyal projelere gereksinim var.
Bu yazı toplam 489 defa okunmuştur.