Başkurdistan'daki Şölentaş Mağarası’nın arkeolojik verileriyle Türk mitolojisindeki Ergenekon Destanı arasında sembolik ve mekânsal bağlar kurmaya çalışacağım. Moğolistan ve Ötügende Ergenekon’un izlerini aradım. Ötügende Ergenekon Destanının geçebileceği iki yer belirledim. Urallarda da İdil ve Ural havzasına yakın Agızel ırmağının yaratığı vadi bana Türklerin Ergenekon’unu hatırlattı. MÖ 17.000’e tarihlenen insan faaliyetlerinin saptandığı bu alan, yalnızca Paleolitik bir sığınak değil, aynı zamanda Türk kültürel hafızasında yankı bulan kadim “atalar yurdu” imgesinin izlerini taşımaktadır. Mağarada bulunan geometrik işaretlerin, proto-runik yazı sistemlerinin öncülü olabileceği ihtimali, bölgeyi Türklerin erken etnogenez sürecinde önemli bir kült merkezine dönüştürmektedir.
Türk tarih yazımında anavatan kavramı, yalnızca jeopolitik bir olgu değil, aynı zamanda mitolojik ve kültürel bir hafıza kodudur. Bu bağlamda “Ergenekon” anlatısı, sadece bir çıkış destanı değil, geçmişin korunduğu, Türk soyunun devam ettirildiği bir kutsal mekân metaforudur. Atatürk’ün , Ergenekon tablolarını yaptırıp bakanlıkların girişine astırması derin tarih görüşünün sonucudur .
Şölentaş mağarası; uzun süreli yerleşim, sığınma ve kolektif hafıza oluşumu için uygun mekan görünümündedir. Mağarada; mikrolit aletler, hayvan kemikleri, ocağa dair izler, mağara duvarlarında stilize çizimler ve sembolik işaretler var. Burada insanlar yaşamış. Buzul çağı dahil her zaman hava sıcaklığı 17 derece. Vadi ormanlarla kaplı. Beslenmeye uygun, su kaynağı mağaranın içinde. Vadiye giriş ve çıkış zor. Sert kayalar var. Ateşle demir dağları eritirsen çıkman mümkün Şölgentaş vadisinde Ural dağ silsilesinin korunaklı bir vadisinde bulunuyor. Jeolojik yapısından dolayı bol madenli bir bölge ve orman. Kültürel süreklilik barınma alanı mağara ile korunmuş. Bu vadi mit ile maddi kültürün iç içe geçtiği, kültürel kodların doğduğu bir hafıza ocağı gibi göründü bana. Şölentaş Mağarası’nın arkeolojik verileri ile Ergenekon Destanının yapısal öğeleri karşılaştırıldığında, bu alanın Türk kültürel bilinçaltında önemli bir yere sahip olabileceği sonucuna varmak mümkündür. Ben bu bilinci hissetim. “ Ergenekon Destanı yalnızca efsanevi bir anlatı değil, aynı zamanda jeokültürel bir gerçekliğe dayanır[1].” Destanlar masal değil tarihi gerçekliği olan kültür unsurlarıdır. |
Bu yazı toplam 87 defa okunmuştur.