Bugün 15 Nisan 2025 Salı
  • Antalya20 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    3949.265
    %0.60
  • Dolar
    38.0644
    %0.06
  • Euro
    42.9146
    %-0.49

Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

DEMOKRASİYE VEDA VE YENİ ORTAÇAĞ’A MERHABA

14 Nisan 2025 Pazartesi 10:23

“Yeni Ortaçağ” hipotezi, 1980’lı yıllarda ve bilhassa Fransız entelektüelleri arasında dile getirilmeye, yazılıp çizilmeye başlamıştı. Türkiye’de ve aynı yıllarda bu tezin savunusunu Prof. Yalçın Küçük üstlendi, daha sonra bunu Alparslan Işıklı ve Demirtaş Ceyhun gibi yazarlar takip etti. Bendeniz de, hafızam beni yanıltmıyorsa, 2007 ya da 2008 yıllarında Antalya Körfez gazetesinde bu konuda bir kaç köşe yazısı kaleme almıştım. Ama sanıyorum bu tezin entelektüel dünyada çığır açmasına yol açan eser, Alain Minc’in yazdığı “yeni ortaçağ” isimli kitabı oldu.

Peki bu “yeni ortaçağ” hipotezi niçin ve nasıl ortaya atıldı? Bu soruyu kısaca özetlemeye çalışalım. 1980’li yıllara gelindiğinde, bilhassa pozitivizmin ve materyalist felsefenin güçlü olduğu Avrupa ülkelerinde ve dahi Amerika’da, toplum ve bireylerin yaşamında gözle görünür bir “dinselleşme” eğilimi ortaya çıkmış görünüyordu. Artık öyle anlaşılıyordu ki 18. yüzyılda başlayıp, 19. yüzyılda zirveye çıkan aydınlanma çağı, 20. yüzyılla birlikte sona ermiş gibi görünüyordu. Bilhassa kapitalist sistemin 19. yüzyıl sonlarında emperyalist bir karakter kazanmasıyla, dünya genelinde pozitivist/bilimci felsefi anlayış güç ve itibar kaybetmeye başlamıştı. Ve üstelik bu gelişmeler, pozitivist aydınlanmanın başladığı topraklarda yaşanıyor ve ortaya çıkıyordu. Sadece “dinselleşme” de değil, insanlar ve toplumlar bilimsel kavramlardan uzaklaşıyorlar ve “uhrevi” kavramlara yaklaşıyorlardı. Hem dînî hem de seküler anlamda cemaatleşme ve tarikatlaşma çabaları artıyor, özgür birey gözden düşüyordu ve insanın etkisinin olmadığı, insan aklının itibardan düştüğü yeni bir cemaat toplumu inşâ ediliyordu. Adına insan denilen ve düşünen, aklını kullanan, özgüven üreten  canlı türü gözle görünür bir şekilde yerini kalabalıklara, cemaatlere ve dini/uhrevi kavramlara bırakıyordu. Çünkü Ortaçağ yaşamında akıl yoktur, bilim yoktur, insan yoktur, sadece uhrevi kavramlar, dini kavramlar ve kalabalıklar vardır, öfke vardır, şiddet vardır, katliam vardır.

 

Ve öte yandan, toplum ve insan yaşamında ortaya çıkan bu “tuhaf” dönüşüm, elbette devletlerin de davranış biçimini etkilemeye başlıyordu. Artık 2000’li yıllara geldiğimizde, uluslararası hukuk, evrensel insan hakları, dünya barışı, birleşmiş milletler, özgürlükler gibi kavramlar hızla itibar kaybediyorlar ve tıpkı Ortaçağlarda olduğu gibi, gücü yetenin gücü yetene hücum ettiği bir yeni siyaset anlayışı egemen olmaya başlıyordu. Hiç lafı uzatmaya gerek yok, sadece 2000’lerin başından, yani Irak’ın ABD tarafından işgalinden bu yana geçen çeyrek yüzyılı gözden geçirdiğimizde, zaten yeni ve barbar bir çağa girdiğimiz apaçık görülebilecektir. Çünkü Ortaçağlarda ulus devletler değil, şehir devletleri vardır. Ve göreceksiniz, 21. yüzyıl bittiğinde dünyada yüzlerce şehir devleti kurulacaktır. Ve bu yüzyılda savaşlar ve kavgalar, hak talebi ve sınıfsal karakterli değil, dinler, mezhepler ve kavimler üzerinden yapılacaktır. Çünkü ortaçağlarda böyle olur.

 

Dikkat ederseniz, artık hiç kimse bu dünyada “birleşmiş milletler” diye bir kurumun olup olmadığını sorgulamıyor bile. Yani varlığı ya da yokluğu kimselerin umurunda değil. Fark ettiyseniz, “dünya kamuoyu”, “Avrupa kamuoyu”, “ülke kamuoyu” gibi kavramlar bile artık konuşulmaz, dile getirilmez oldu. Artık bütün ülkeler ve bütün toplumlar kendi kaderiyle baş başadır ve kendi kaderlerini yaşayacaklardır. Zayıf olan kaybedecek, güçlü olan kazanacaktır. Artık hukuk yoktur, adalet yoktur, vicdan yoktur, akıl yoktur. Çünkü yeni Ortaçağdayız, Ortaçağlarda bunlar olmaz, kan olur, zulüm olur, vahşet olur, katliam olur.

 

Ortaçağ yaşam biçiminde yeteneksizlik, akıl dışılık ve tembellik hakimdir. Yeteneksiz insanlar toplumsal yaşamda hep öne çıkarlar ve toplumsal hiyararşinin üst basamaklarına daha hızlı tırmanırlar. Yeteneksizliğin iktidarı, ortaçağ toplum düzenini açıklayan en çarpıcı kavramlardan birisidir. Bu çağda insan ne kadar aptal, ahmak ve yeteneksiz ise, o kadar çok kamu düzeninde etkili ve yetkili olur. Ortaçağlarda bu durum, kaçınılmaz bir hakikattir.

 

Çok açık görünüyor ki Batı dünyası, büyük acılar çekerek kavuştuğu ve insanlığa armağan ettiği aydınlanma, eşitlik, kardeşlik, insan hakları, demokrasi gibi ulvî kavramlar ile vedalaşıyor. Ve elbette bu vedalaşma süreci sadece Batı ile sınırlı kalmayacak, dünyanın başka yerlerinde gelişmeye, modernleşmeye, demokratikleşmeye çalışan ülkelerin de bu tür çabalarını akamete uğratacaktır. Örneğin bizim ülkemiz, Türkiyemiz de kaçınılmaz olarak bu kervana katılacaktır. Artık yeni bir çağdayız ve bu yeni çağa en uygun düşen tanımlama, “yeni ortaçağ” ifadesidir. Bu çağda insan yoktur, özgür düşünce yoktur, hukuk yoktur, adalet yoktur. Bu kavramlar Ortaçağlarda en lanetli kavramlardır.

 

Yeni Ortaçağ’a hoş geldik, hoş geldiniz.

Bu yazı toplam 372 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim