Yaşam şartları zorlaştıkça, teknoloji geliştikçe; sosyo-kültürel yaşamın uzantısında ekonomik gidişat ile birlikte aradığımız temel değerler; “güven” sözcüğünde tıkanıyor…
“Güven vermek” ve “Güvenilir olmak” bugünlerde en çok kullandığımız sözcükler.
Ve karşımızdaki kişi ya da kişilerde aradığımız özellikler.
Güvenilir olmak her platformda öylesine önem taşımaya başladı ki; hangi işi yaparsanız yapın bu faktör mutlaka telaffuz ediliyor.
“Şu işi yapacağım ama, insanlara güven kalmadı!” ya da “Şartlar öylesine kötüleşti ki kime güveneceğini şaşırıyor insan!”
Evet… Bu veya buna benzer sözler artık yaşantımızın olağan kareleri olmaya başladı.
Oysaki; güvenilir olmak, güven vermek kişilik simgesi olmalı.
Güven sözcüğünün yanına saygı ve sevgiyi de mutlaka koymalıyız.
Çünkü; bunlar olmadığı zaman hep bir şeyler eksik oluyor.
Eksik olan güven; ilişkileri zedeliyor.
Saygı ve sevgi kavramı bu anlamda erozyona uğruyor.
Siyasetten tutun da, günlük yaşamın akışında görmek istediğimiz güven duygusu azaldıkça; karamsarlık etrafımızı kuşatıyor.
Kişilik gelişiminde güven olgusunun yeşermesi; küçükten başlıyor.
Aile ve okul ortamı, çevre ve iş yaşamı perçinliyor.
“İnsanlara güven kalmadı…” sözcüğünü yok etmek; çok zor olsa da elimizde.
Tüm güzellikleri, doğruyu, olması gerekeni karşıdakinden beklemek yerine ilk adımı atmak için daha fazla beklememeliyiz.
Erozyona uğrayan “güven” olgusunu günlük yaşantımızda baş tacı etmediğimiz sürece yaşamın “anlamsız” olduğu gerçeğinden hareketle öncelikle kendimiz örnek olmalıyız.
Bu realiteyle yüzleşmediğimiz sürece güvensiz olup çıkacağız ne yazık ki!
Bu yazı toplam 2585 defa okunmuştur.