Günlerdir haber alınamayan Eylül ve Leyla isimli iki küçük çocuğun ölüm haberiyle büyük üzüntü yaşadığımız günlerdeyiz…
Neresinden bakarsanız bakın son günlerde, aylarda ve hatta yıllarda yaşadıklarımızın tarifi zor…
Kadın ve çocuk istismarından tutun da, kadın ve çocuk cinayetlerinin artık gazetelerin 3’ncü sayfalarından eksik olmadığı günleri yaşıyoruz…
Ve çok ilginçtir ki kaybolan çocuk sayısındaki artış ürkütücü boyutlara geldi.
Neredeyse hergün kaybolan bir çocuğun ya da çocukların haberleri ile uyanıyoruz güne…
Son yaşadıklarımız ise kabus gibi çöreklendi üstümüze…
Önce küçük Eylül’ün ölüm haberiyle sarsıldık; sonrasında ise minik Leyla’nın da ölüm haberi tüylerimizi diken diken etti.
O minik bedenlerin hayata zamansız vedasını yakıştıramadık o masumiyetliklerine!
Günlerdir kendilerinden haber alınamayan ve bulunmaları için adeta herkesin seferber olduğu minik bedenleri kalbimize gömerken, onların ölümüne neden olan acımasızlığa, vicdansızlığa, insanlıktan nasibini alamamış gözü dönmüşlerin varlıklarına isyan ettik!
Evet… Maalesef çocuklarımızı, kadınlarımızı şiddetten, cinsel istismardan, olumsuzluklardan koruyamaz hale geldik…
Küçük yaşlarda minik bedenler ölümle tanışırken, acımasızlık, vicdansızlık ve insani duygulardan nasibini alamamış gözü dönmüşlerin toplumda yarattığı infial her geçen gün artmaya başladı…
Minik bedenler toprağa düşerken, aslında ölen insanlığımız değil mi?
Gelişmiş ülkelerde kesinlikle olmaması gereken görüntüleri yaşar olduk…
Çocuklarımızı, kadınlarımızı her türlü şiddete, cinsel istismara, vicdansızlığa ve pozitif ayrımcılığa karşı koruma noktasında artık çok geç olmadan önlemler almalıyız…
Artık Eylül’ler, Leyla’lar ölmesin…
Bu yavrularımızın yaşamlarının en güzel anlarını, yıllarını alan ve öldüren kişi ya da kişiler insan olamaz…
Sözün bittiği yerdeyiz…
Bu yazı toplam 1365 defa okunmuştur.