Tarihi zenginliğimiz; sözcüklerle ifade edilir gibi değil… Gerçekten birçok medeniyetin izlerinin görüldüğü ve yaşandığı Antalya’da bu potansiyelden neden yeteri ölçüde yararlanamadığımızı anlayamıyorum.
Şehrimize gelen turistler genellikle 5 yıldızlı otellerde zamanının büyük bölümünü geçiriyor ve bu süreçte tarihi dokularımızı gereğince vitrine çıkaramıyoruz.
Bilinen tarihi dokularımız kadar bir de gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen tarihsel zenginliğimiz var ki o apayrı bir sorun…
Örneğin; Finike ilçemiz genel anlamda tarım dokusuyla bilinen bir ilçemiz olsa da öylesine zengin tarihi kalıntılara sahip ki bu zenginliğimizin bile ‘’yeterince’’ farkında değiliz.
Korkuteli’ye giderken Termessos bölgemizi merak ediyorum kaç kişi gezdi?
Tabelasını gördüğünde merak edip de gezen, inceleyen kişi sayısının da yeterli olduğunu düşünmüyorum.
Tarihi dokularımıza sahip çıkacağız; ama önce bu zenginliğimizin farkında olacağız.
Maalesef medeniyetlerin beşiği olan Antalya’nın tüm ilçeleriyle bu potansiyelini gün ışığına çıkaracak sinerjisi eksik.
Bir Kaleiçi gerçeğimiz var…
Birçok turizm merkezinin gıptayla baktığı Kaleiçi’ndeki sorunları bile aşabilmiş değiliz!
Turizm diye diye her sezon üstüne titrediğimiz bu sektörün can damarı olan tarih misyonunu değerlendiremiyoruz.
Tarihi dokularımız; ilgisizliğin ve bakımsızlığın uzantısında… Üstelik; bu değerlerimizle tanıtıma katkı koyamıyoruz…
Tarihle soluk soluğa, iç içe yaşamamıza rağmen bu potansiyelin “farkında” değiliz…
Antalya’yı “farklı” kılan özelliklerden birisi kuşkusuz ki, tarihe tanıklık eden özgün kimliği…
Tarihi dokularının öneminin farkına varamayan ülkelerin, özellikle turizm kimliğini kazanma şansını kullanamadığına tanıklık ediyoruz.
Antalya’da bu sorulara yanıt bulamazken, turizm sezonunda turist sayısı neden azaldı diye günübirlik kafa yoruyoruz!
Tarihi potansiyelimize önce kendimiz sahip çıkmalıyız ve bu kentte yaşayan bireyler olarak bu güzellikleri yerinde görmeliyiz…
Bu yazı toplam 1442 defa okunmuştur.