BUGÜNLÜK
İklim değişikliği ve küresel ekolojik dengenin bozulması bilinmeli ki herkesin, hepimizin sorunu…
Antalya’ya baktığımızda; özellikle son 30 – 35 yıla damgasını vuran hızlı bir betonlaşma yarışı var ki bunu anlamak mümkün değil!
Bu anlamda Antalya hızla gelişen ve nüfusu artan bir şehir ancak; gelişirken ve değişirken kişi başına düşen yeşil alan miktarı ciddi biçimde azaldı.
Diğer taraftan doğayı; sadece sıcak yaz günlerinde akıllara getirmek, ağacın gölgesinden yararlanırken doğal dokunun ne denli önemli olduğunu anlayabilmek; geçici bir Yaz yağmuru gibi gelip geçici bir saygı ve sevgiyi ifade eder…
İçinde bulunduğumuz sonbahar aylarında bile çıkan her yangın; aslında gelecek kuşaklarımızın mirasının yerle bir olması anlamını taşıyor.
Olaya Antalya penceresinden bakarsak; Antalya ilk etapta yeşil dokunun yoğunlukta olduğu bir şehir izlenimi verebilir.
Ancak… Şehir merkezinde hızla yok olan doğal dokunun, birer birer azalan tarım alanlarının yarattığı kaygıyı ve endişeyi görmemek olanaksız!
Yeşil doku tahrip edilirken insanların endişesi yarınlara dair…
İnsanlar neden bir ağaç kesildi diye feryat eder?
Neden yeşil dokunun yok oluşunu gözyaşlarıyla izler?
Sonra da en doğal tepkisini ortaya koyar?
Çünkü yeşil doku; yaşam demek…
Yeşil doku; her geçen gün yaşanmaz hale gelen yaşam maratonumuzda sığınacağımız bir liman…
Bu limanı elbirliğiyle yerle bir edersek; huzur bulacağımız bir yer kalmayacak…
Bu yüzden HES karşıtı eylemleri, yeşil doku tahribatına karşı çıkan çevre gönüllülerini, dağların tahrip edilmesine tepki koyan köylüleri çok iyi anlıyorum.
Onlar bu güzelliklerin farkında…
Çünkü birebir yaşıyorlar…
Yazımın başında da belirttiğim üzere, iklim değişikliği ve küresel ekolojik dengenin bozulması bilinmeli ki herkesin, hepimizin sorunu…
Her dikilen yeni binada bu acı gerçekle yüzleşirken, kişi başına düşen yeşil alan miktarını nasıl arttıracağımızın projelerine odaklanmalıyız…
Bunu yapamadığımız sürece sığ tartışmalar ve sonuç vermeyen projelerde kafa yorar dururuz!
Bu yazı toplam 814 defa okunmuştur.