Bugün 07 Nisan 2025 Pazartesi
  • Antalya19 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    3698.441
    %-0.26
  • Dolar
    38.0078
    %-0.27
  • Euro
    41.6445
    %-0.93

Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

GENÇ KUŞAKLARI ANLAMA REHBERİ

06 Nisan 2025 Pazar 13:56

Diz kapağı tam mideme denk gelmişti, nefes alamıyordum. İki büklüm yere yığıldım. Başımda bekledi, yavaş yavaş nefesim düzeliyordu. Yavaşça doğrulmaya çalıştım. Yakamdan tuttu, gözlerini gözlerime dikti, eliyle diğer arkadaşlarımı göstererek; “ulan Burdurlu, bunların hepsi Tuncelili, anarşistte olurlar teröristte, sana ne oluyor!” diye bağırdı. Hiç karşılık vermedim, nihayetinde emniyetteydik, kahramanlık yapmaya gerek yoktu. Ve yaklaşık iki ay sürecek Eskişehir cezaevi sürecimiz böylece başlamış oldu.

 

“Suçumuz mu?” YÖK’e hayır demek için toplantı yapmak! Hani tam kırk senedir her siyasi partinin kaldırmayı vaat ettiği, ama her nedense hiç kimsenin buna gücünün yetmediği YÖK var ya, işte o! İlk tutuklandığım yıl, 1988. Çok gençtik, ben henüz on sekiz yaşımı bile doldurmamıştım, diğer arkadaşlarım da on dokuz, yirmi yaşlarında. Gençlik nedeniyle kalbimiz aklımızdan daha hızlı çalışıyordu, değil üniversitelerde, değil ülkemizde, dünyanın diğer coğrafyalarında bile yapılan bütün haksızlıklara, adaletsizliklere, katliamlara itiraz ediyor ve bu konularda kitlesel forumlar düzenliyorduk. Çünkü genç olmak böyle bir şeydi, çünkü başka türlüsü hayatın olağan akışına ters düşerdi.

 

Osmanlı Türkiye’sinde 1880’lerde doğan çocukların neredeyse tamamının dönemin iktidarına muhalif olmaları ne ile açıklanabilir? Yani bu iyi eğitim görmüş, zeki, çalışkan, dünyadaki ve ülkedeki siyasi gelişmeleri, ekonomik gelişmeleri gün be gün takip eden bu kuşağın hepsi birden delirmiş, hepsi birden satılmış, hepsi birden ihanet içine girmiş olabilir mi? Elbette hayır, daha neler! Peki neydi bu çocukları muhalif olmaya zorlayan, isyan etmeye iten süreç? Hemen cevaplayalım; a-) Sultan Abdülhamit iktidarının uzun seneler son derece baskıcı ve totaliter davranışlar sergilemesi, b-) Dünyada ortaya çıkan modern politik kavramlara, örneğin düşünce özgürlüğü, eşit yurttaşlık, parlamenter rejimler, meşrutiyet, cumhuriyet vs…  gibi siyasi gelişmelere duyulan sempati, c-) Ülkelerinin emperyalist devletler tarafından parçalanmak istendiğine dair kuvvetli inanç ve bu anlamda duydukları gelecek kaygısı.  Ve yukarıda saydığım üç husus, bu ülkede 1880’lerde doğup büyüyen bütün evlatlarımızın kaderini tayin etti. Kader, tarih ve coğrafya; bu ayrılmaz üçlü, ittifak kurdular ve bu gençler büyüdüklerinde acımasızca onlara saldırdılar! Pek çoğu cephelerde yaşamını yitirdi. Ama yine de her şeye rağmen sağ kalanlar bir cumhuriyet kurabildiler.

 

Şimdilerde bildiğiniz gibi 19 Mart’tan bu yana ülkemizin meydanları, sokakları ve bazı üniversiteleri yine hareketli. Yaşları 18 ilâ 13 arasında değişen gençler gösteriler, mitingler düzenliyorlar veya bu gösterilere iştirak ediyorlar. Kimi toplum kesimleri gençlerin bu davranışlarını “eşkıyalık”, “vandallık”, “zorbalık” olarak nitelendirip kafadan mahkûm ediyorlar. Hatta bazı yorumcular ve sosyal medya kullanıcıları, İmamoğlu meselesine atıfta bulunarak, “hırsızı savunmak için eşkıyalık yapıyorlar” bile diyebildiler. Hiç kuşku yok ki bu tür değerlendirmeler hakikati, yani işin özünü ve esasını yansıtmıyor. Bana göre bu gençlerin ne İmamoğlu umurlarında, ne falanca, ne de filanca. Evet, İmamoğlu’na hukuk eliyle bir haksızlık yapıldığını düşünüyorlar, burası kesin, ama onların asıl motivasyonu bundan çok daha aşkın bir yerde duruyor.

 

Peki o halde nedir bu genç evlatlarımızı reaksiyon göstermeye iten süreçler? Evvelâ şunu söyleyelim, bu gençler bu ülkede var olduklarını, birey olduklarını duyurmak ve fark ettirmek istiyorlar, bu bir. İkincisi de, 2000’lerde doğan çocuklar, internet sayesinde yaşadıkları şehirde, ülkede ve dünyada neler olup bittiğini anında görüyorlar, duyuyorlar ve okuyorlar. Ve bu nedenle de, Türkiye’de siyasi iktidar eliyle yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler, mülâkat adı altında yapılan ötekileştirmeler, gelecek kaygısı, yaşanan yoksullaşma vs. belli ki onların vicdanlarında taşınması güç bir yüke dönüşmüş. Gençler aslında hem içlerinde biriken bu “zehri” atmak için sokaklara döküldüler, hem de gerek iktidara ve gerekse de bütün topluma, bu yolla dertlerini anlatmış oldular. Ne bir ideolojinin bayraktarlığını yaptılar, ne bir siyasi hareketin. Ve işin daha da güzel yanı, birbirine zıt siyasi semboller gösterilerde yan yana durabildiler ve herkes kendi taleplerini özgürce dile getirdi.

 

Her modern toplumda gençler enerjik olur, heyecanlı olur, dünyayı değiştirebileceğine ve bütün haksızlıkların üstesinden gelebileceğine inanır. Ve böyle de olmalıdır. İktidarlara düşen görev, gençliğin bu halet-i ruhiyesini (psikolojisini diyelim) bilmek ve onları anladığını hissettirmektir. Çünkü onlar bu ülkenin çocukları, başka bir yerden, başka bir gezegenden düşmediler buralara. Gençlerin bu hale gelmesinde, bu tepkileri göstermelerinde, başta iktidar olmak üzere, hepimizin, bütün toplum kesimlerinin payı vardır, kimse kendini kandırmasın.

 

Eminim ki gelecek zamanlarda kurulacak iktidarlar da şimdiki gibi davranırlarsa, o günün gençleri, iktidar hangi ideolojiyi temsil ederse etsin, aynı şekilde isyan edeceklerdir, bundan zerrece kuşku duymuyorum, hepsi bu kadar.

 

 

 

Bu yazı toplam 455 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim