Bugün 15 Ocak 2025 Çarşamba
  • Antalya12 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    3054.608
    %0.16
  • Dolar
    35.5009
    %0.09
  • Euro
    36.5986
    %0.03

Muharrem Yellice

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Muharrem Yellice

SAKALARDA ÖLÜM

15 Ocak 2025 Çarşamba 00:17

Kurganlarda ölülerin konumu, coğrafi mekânlara göre ayrılık gösteriyordu. Çünkü her değişik coğrafi uzak mekânlarda inançlarda değişiklikler baş gösteriyordu. Göçebe Türk halklarında ölünün mezarda hangi, konumda konacağının tespitide güçtü. Gezdiğimiziz Türkistan coğrafyasında mezar taşları ve balballar aynı yörede değildi. Mezar taşı ile balbal ayrı şey. Balbal kişinin dünyada öldürdüğü düşman sayısını belirliyor. Ölen o kişiler bir taşla sembolize ediliyor. Kahramanı tarafından öbür aleme gönderilen o kişiler kahramanın öbür dünyada hizmetkarları oluyor. Mezar taşları ölünün başına dikilen bazen üzerine ölenin meziyet ve kahramanlıklarının yazılı olduğu taş. Bu taşlarda yazının olmadığı zamanlarda hayvan resimleriyle kişinin meziyetleri anlatılmış. Moğolistan’da bir mezarlığa rastladık üç dört metre yüksekliğindeki taşlarda geyik şekilleri vardı, o mezarlığa geyikli mezarlığı adı verilmişti.

 Ölünün başının ne yöne konulacağı inançla ilgilidir. Yakutlarda baş batıya gelecek şekilde yüz kuzeye bakardı. Yakut Türkleri e aynı şekilde ölülerini gömerlerdi. Yakutlar günümüzde Saka kültürünü barındıran halktır. Türklerin Demirkazık yıldızına kutsallık yüklediklerini Ziya Gökalp ve Türk Töresi adlı eserde uzunca anlatım.

Saka bakiyesi Yakut ve Altay Türklerinde genelde cesetler sırt üstü yatırılır. Eğer ceset sırt üstü yatırılır ise Ölen kişinin Şaman değerlerine inanmadığına hükmedilir. ‘’ Ölen kişiyi ölüler diyarına geyiği ve atı götüreceği için bu hayvanlarda kesilip ölü ile gömülürdü. Daha sonraki zamanlarda bu hayvanların eti yenip ruhu ölen kişiye üflenir, kafası mezara dikilir, postu mezar üzerine serilir oldu. Yakutlarda ,erkek ölüler için, boğa ve at, kadınlar için ise, inek ve buzağılar kurban edilirdi. Eski gelenekte ölen kişinin eşyaları ve hanımı ve uşaklarıda öldürülüp mezara konurdu.’’ (Edward Tryjarski.sf.311.)

 Bu eşlerin beraber gömülme geleneği 1947 yılına kadar Hindistan’da uygulanmıştır. Dini diğerlere saygı olarak algılanıp 1947 anayasası Hindistan’da geniş protestolara sebep olmuştur. Sultan  V. Murat’ın kızı Selma Sultan  Hindistan’da Kotwara Mihracesi (Kral)  ile evlenmiş. Kocası ölürse beraber yakılmaktan kurtulmak için Paris’e yaptığı geziden geri dönmemiş. 2.nci Dünya savaşında Paris Almanlar tarafından bombalanırken  kaldığı pansiyona  girerken düşen bir bomba ile ölmüştür. Knize Murat iki yaşındadır rahibe okuluna verilir. Bu acıklı Hikayeyi kızı Knize  Murat ‘’ Saraydan Sürgün’’e adlı romanında nefis bir şekilde anlatmıştır.

Tuna Bulgarlarında ölen kişinin kadınları, hizmetkarları ölü ile beraber yakıldığını  S.A Tokarev adlı Rus bilim insanı söylüyor. Bu bilgin 1667 yılında yayınladığı bir makalesinde  ‘’ Zengin bir Yakut ölüyor. Ölümü ile beraber eşleride öldürülüp mezara konuluyor GÜNÜN RUS YASALARINA AYKIRI OLAN BU DURUM ŞİKAYET KONUSU OLUYOR, KONU TETKİK EDİLİYOR, Şikâyet doğru çıkıyor.( Edward Tryjarsy. Sf.314.)

Edward  Tryjarsky ‘’ anlatısına göre  Saka kırsalında ruhun bedenden ayrılmasından sonra, bütün aile evradı korku içine gömüldüğünden, ölüden çabuk kurtulmak için ölü hızla çadır ve ya alaçıktan çıkarılır. Vahşi hayvanların yemesi için kırsala terk edilir. Hızlı bir şekilde yurda dönülür. Bazende tersi olur yeni bir çadır ve alaçık kurabilenler ölüyü yurtta bırakır.  ‘’

 Bilim insanları bu davranış biçimini Yakutistan gibi yerlerde  donmuş toprakta mezar kazmanın zorluğuna bağlamaktadırlar. Daha sonra bu anlayış biçimi , bedenin doğal elementlerle meydana geldiği ve tekrar ona döneceği için, ölünün toprağa veya havaya bırakılması dini bir muhtevaya dönüştü. Toprağa düşen beden yeni bir canlı olarak bedenleneceğine inanıldı. Yani rekarnayon.Bu algı Hinduizm ve Budizm’in alt yapısı gibidir.

D’Sakarnova,’’  Yakutlarda bir ölünün bir çardağa ve ağaca asılı bırakıldığını, giysilerini de ağaca asıldığını, ölünün üzerine beyaz bir bez örtüldüğünü ‘’ifade etmektedir.  Ayrıca,; Cenazeye katılanlar eve dönerken, ölüye , buğday ve arpa serpip , güneş  yönünde  ölünün etrafında üç kez dönmek zorundadır. Tören sonunda dört yöne su serpmek zorundadır. Su en yaşlı akraba tarafından serpilir. Orada bulunanlara içki sunulur.  ‘’ (Edward TRYJARSKY sf.264.)

 Bu içki muhtemelen kımız veya süt rakısı olabilir. Moğolistan bozkırlarında bir çadırdan süt rakısı almıştım, soğukta iyi gitmişti.

Süleyman dedem 1955 te öldüğünde babam dedemin mezarında dört yöne su serpmiş, üç gün bir kapta suyu mezarın baştarfına koymuştu. Göbekli Tepede m.ö.12.bin yılına ait bir  taş kapta  tartarik asit yani şarap asidi kalıntıları bulunmuştu. Şarabın kutsanması insanlık tarihinde çok eskidir. DİYANİSOS diye bir şarap Tanrısı bile yaratmıştır insanlık!

 Çeşitli kaynaklarda ölülerin Türklerde ağaç dallarına, kütükler üstüne ve bir  çardak üzerine kaldırıldığı ölünün eti kemiğinden ayrıldığında kemiklerin toplanıp gömüldüğü genellikle yakıldığı tespit edilmiştir. Buhara’daki Ark kalesindeki müzede dağlardan toplanan kemik kalıntılarının müzeye konulduğunu gördüm. Aynı inanç biçiminin İran’da var olduğunu Elburz dağları yamaçlarında olan eski bir ateş tapınağı etrafındaki dağlık alanlarda gördüm. Ölüler dağlara kurt ve kuşların yemesi için bırakılırmış. Bu gün bile ölü gömmeye değil, cenaze kaldırmaya gideriz. Yere gömme yer Tanrısı Erlik Han’a inanlar için, yukarıya kaldırma Gökteki Kayra han ve Bayülgen inançlarıyla bağlantılı olsa gerek. Türklerde Üstte mavi gök altta yağız yer kutsanmıştır. Daha kutsalı göktür. Ölüyü göğe doğru kaldırmak, ölüyü göğün rahmetinden faydalandırmak içindir.

ROUS. ‘’ Eskiden Yakutlar  ( Sakalar) ölülerini ince sandıklar içinde ağaçlara  yada  arakas  denilen bir platform üzerine yerleştirmişlerdir. Son zamanlarda da şamanların bu şekilde gömüldüğüne şahit olmaktayız.  J.Gemel’in    ‘’Yakutlarda farklı defin türlerini tasvir eder. Yakutların bazen ölülerini yaktıklarını yada ağaçlara yerleştirdiklerini ayrıca ruhlarını çıkarttıkları barınaklara ( DALLARDAN YAPILMIŞ BARAKALARA )  terk ettiklerine işaret etmektedir. ‘’( Edward Tryjarsy .sf.269.)

 Nepal ve Hindistan’daki ölü yakma adetleri de  bu  ritüellere  uyuyor.

Hindu inancında  ‘’…Ruhun Tanrı’ya dönüşü konusundaki hâkim görüş ateş ve güneştir. Zaman Zaman su da kutsanmış, cesetler sulara atılmıştır .  Ganj nehri ve  Ganj’a karışan sular kutsal kabul edilmiştir.’’ M.yellice. Nepal.sf.199.

Türklerde de ölülerin suların yatakları değiştirilerek gömüldüğü sonra suyun tekrar yatağına akıtıldığına dair kayıtlar vardır. Atilla’nın ve Cengiz Hanı’ın mezarları hala bulunamamıştır. Nehir yataklarında olmaları muhtemeldir.

İbn.i Fadlan Bağdat halifesinin,  Bulgar Han’ı Almış Han’a İslâmı kabul etmek için gönderdiği elçidir.  Yüklü altınla gelmiş İslâmı tebliğ etmiş, Hakan İslâmı kabul edip , gönüllü olarak Arap Bağdat halifesinin buyruğuna girmiştir. Halife  Muktedir- Billah , Bulgar Türklerine İslâmı öğretmek için din adamları gönderdi.  Camiler ,saraylar inşa ettirdi. O devirde yapılan caminin kalıntılarını bölge ziyaretimizde gördüm Almış Han, KABUL ETTİĞİ BU YENİ DİNİ  halkına dayatmıştır. M.S. 912. Bu yeni dini kabul etmeyen Çuvaş  Boyu bölgeyi terk ederek Cuvaşistan devletini kurmuşlardır. Kan akmıştır. Batı Göktürk Devletinin 630 da yıkılmasından sonra  başbuğları Kubrat tarafından Büyük Bulgar Türk Devleti kuruldu Fakat uzun ömürlü olamadı. İdil bölgesinde uzun müddet kalan İbn.i Fadlan Hazar Hakanının defin işlemini söyle anlatıyor.  ‘’

Gelenek icabı Hakan öldüğünde  onun için  yirmi odalı bir mezar inşa edilir. Her odaya bir mezar kazılır. Taşlar toz haline getirilip etrafa serpilir. Üstüne zift yayılır. Eşleri ,cariyeleri    hizmetçilerinin de ebedi istirahati temin edilir.  Bütün odalar altın simle kaplanır. Bu saray cennet olarak adlandırılır. Bir taşa  ‘’Hakan cennete gitti ‘’ yazılır. Nehir mezar üzerine çevrilir. Böylece, ne şeytan ,ne soluncan, nede herhangi bir uğursuz sürüngen  Hakanı rahatsız edemez.’’ Biruni ‘de ; yaşlı oğuzların Ceyhun ırmağına gömüldüklerine şahit olduğunu söyler. Edwart Ttryjarsy.sf 270.

Hun, Karahanlı, Uygur, Göktürk mezarlarında görülen taş heykellerin bu taş heykeller taş baba olarakta adlandırılmıştır. Eski Türklerde ölünün gömüldüğü mekânının üzerine taş ve topraktan bir yığma yükseltilir, bunun üzerine ölen kişiyi temsilen kabaca o kişiyi simgeleyen bir heykelcik konurdu. Buna mezar taşı  veya taş baba denirdi.  Tuva ve Altay bölgesinde m.ö. 3 b in yılından kalma taş babalar bulunmuştur. Genelde taş babaların sağ elinde ant kadehi, sol elde kılıç vardır.  Gül Tiğin ve Bilge kağanın birden fazla taş baba ile temsil edilmesinin sırrı çözülememiştir. Gültiğin mezarında beş tane taş baba bulunmuştur. Bu âdetin bir Saka mezar geleneği olduğu yönünde batılı bilim adamları hemfikirdir. Bu gelenek nesilden nesille aktarılarak İslami devrede devam etmiştir. Türk dünyası ve ANADOLUNUN  BİR  ÇOK YERİNDEKİ mezar TAŞLARI bu geleneğin devamıdır.  Ahlat mezarlar taşları Türklerin bu geleneği gittikleri coğrafyalara da götürdüklerinin delilidir.

Balbalların çıkış  yerinin   Minusink bölgesi olarak görülmesi bu geleneğin bir Saka geleneği olduğunu ortaya koymaktadır. Gültekin ve Bilge Kağan anıt mezarında 3 km uzunluğunda 169 balbal tespit edilmiştir.. Bilgetonyukug mezarında ise, sayısız balbal gördüm. Balbal, ölen kişinin öldürdüğü adamları simgelemektedir. Öbür âlemde o kişiler öldürenin hizmetkârı olacağına inanılması, ruhun ölmezliğine ve yeniden dirileceğine olan inançtır. Daha fazla bilgi için. M.Yellice.   Ziya Gökalp ve Türk Töresi.sf.206-210.

Saka ve Türk mezarlarında taş baba adı verilen heykelciklerde vardır. Bunların elinde bir kadeh vardır. Kuş ve geyik tasviri yapılmış olabilir.  Kırgızistan Cu havzasında Karahanlı devrine ait bu baba heykellerden gördüm. Kül Tiğin’nın  heykelinde başlık süslemesi açık kanatlı bir kartaldır. Bu tasvir Gabaın ‘a göre  ‘’ insan ruhunun Şamanist sembolü olarak semantiği hususunda hiçbir kuşkusu yoktur.’ Edward Tryjarski.sf.467.

Türklerin at izi olan coğrafyalarda, dağ geçitlerinin sonlarında sayısız devasa kurganlara rastlanmaktadır. İDİL-URAL, Balkanlar, Anadolu ve Mezopotamya ve Basra körfezine kadar uzanan coğrafyalarda kurganlara rastlanmaktadır. Bu bölgeler Sakaların at sürdüğü yerlerdir.

SAKALARDA ÖLÜLRİN YAKILMASI

Türkistan coğrafyasında ölülerin yakılarak  defin edildiklerine dair izlere rastlanmıştır.  Fakat bu durum genel bir kural değildir.  Çin kaynaklarında Türk soylularının yakıldığına dair kayıtlar vardır.  Yakılma onurlu bir iş sayılmıştır. Yakma ,işlemi pahalı bir iş olduğundan sadece zenginler  yakılmıştır. Bu  gün hala Tuva’nın bazı bölgelerinde yakılma işlemi devam etmektedir.  Çok eski Türk kurganlarında yakılma işlemine dair buluntular tespit edilmiştir. ‘’ Cu havzası Talas bölgesinde, ateş tuğlasıyla yapılmış kubbeli mezarlara rastlanmıştır. Bu mezarlarda cesedin yakıldığı kemiklerinin gömüldüğünü Bernstam 1941.35-36. İfade etmiştir.’’ Etwart Tryjisky.sf.272.

Uygur Türklerinde de yakma geleneğinin yaygın olduğu küllerinin Kutsal bir tapınakta saklandığını bu tapınağın muhtemelen Budist tapınağı Stupa olduğunu bilim insanı  wılhelm von Rubruk ifade etmiştir. Wilhem Von Rubruk. Çeviri. Ergin AYAN  Moğolların Büyük Hanına Seyahat.2019.Kronik Kitap.

 Sakaların sonradan eski Uygurların yaşadıkları coğrafya  bu gün Rusya, Çin ve Moğolistan devletlerinin topraklarında kalmıştır. Uygur Hakan ve soylularının yakıldığına dair geleneğin 9 ve 10 yüzyıllara kadar devam ettiği kanaati üzerinde araştırmacılar fikir birliği içindeler.

‘’Türklerin kadim kültüründe iki önemli sosyal tabakanın olduğunu Ziya Gökalp söylüyor. Bunlar Ak ve Kara tasnifleridir. Sağ: Ak. Sol: Karadır. Ak, ruhani kutsallığı, kara ise şeytaniliği temsil eder.’’ Muharrem Yellice.  Ziya Gökalp ve Türk Töresi sf.145.

Türkoloji tarihine kaynak toplamakla ünlü , güney Sibirya Türkistan ,doğu Avrupa’daki Türk halklarının kültürünü inceleyen Türkolog Nikolay  Fyodoroviç  (1862-1922). Türk Halklarındaki tabakalaşmayı üçe ayırıyor.

  1. Kara Kemikler. ( Tuvada Kara sök.) Yani kara Halk. Bunlar ölünce ölüleri bozkıra bırakılır.
  2. - Ara Kemikler. Orta sınıf memurlar. Bunlar toprağa gömülürler.
  3.  Ak Kemikler. ( Tuvaca.ag.sök.) Din  adamları üst sınıf. Bunlar yakılırdı.

Tespitini yapıyor.

Demek ki, Türkler tarih içinde ölülerini havaya, suya, toprağa vererek, inandıkları güce göndermişler.

 

Bu gün Budist Sarı Uygurlarda yakma işlemiyle ölüler defin edilmektedir. Yakma işlemi geçe gerçekleştirilir. Ölünün bedeni usulüne göre dizilmiş odunlar üzerine yatırılır, Başı güneye döndürülür. Yakma işlemini erkek bir akraba yapar. Şöyle der.  ‘’ Ateşten korkma. Ateşten kaçmaAteşten ve sudan korkmadan oraya git.’ Ölünün üzerine şarap serpilip, ekmek atılır. Hindistan’da ise mutlaka erkek çocuk ateşi verir, erkek çocuk yoksa erkek bir akraba ölüyü tutuşturur.

 Türk kültüründe yakma işleminin Peçeneklerde de yoğun olduğunu araştırmacılar söylüyor.

Bu geleneklerin Kadim Saka Kültüründen süzülerek diğer Türk boyları ve milletlere intikal ettiğini düşünüyorum[1]

 

 
Bu yazı toplam 87 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim