Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yunanlıların Yaptıklarının Naziler’in Yaptıklarından Farkı Yok"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Naziler'in yaptıkları ile Yunanistan sınırlarında yaşanan görüntüler arasında hiçbir fark olmadığını belirterek, "Hayatlarını kurtarma ve çocuklarına daha iyi bir gelecek kurma dışında amacı olmayan masumların üzerine ateş açılması, gaz bombasından kaynar suya kadar her türlü insanlık dışı muameleye maruz bırakılması kelimenin tam anlamıyla bir barbarlıktır" dedi.
TBMM'de AK Parti Grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye, göçmen krizi, AB ile ilişkiler konusunda önemli açıklamalarda bulundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Bizim gözlem kulelerini Suriye askerleri koruyor" sözünü hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eline diline dursun, ne Suriye askeri, Suriye askeri kendini korumaktan aciz. Kendi vatandaşlarını acımasızca katleden Suriye askerini savunuyor. Türk askeri hiçbir zaman zalim Esed'in korumasına muhtaç değildir, bunu böyle bil Bay Kemal. Sen kendin korunmaya muhtaç olabilirsin ama bu milletin evlatları asla. Bugüne kadar El Bab'da, Cerablus'ta, Afrin'de nasıl dimdik durduysak, en son İdlib'de nasıl dimdik durduysak bundan sonra da dimdik durmaya devam edeceğiz. Tüm bu fotoğraf içinde bize düşen sükunetin devamı için her türlü gayreti gösterirken, aynı zamanda rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarına karşı hazırlıklı olmaktır. Bu hazırlıklarımız var. Şimdi mesele bu geçici ateşkesi kalıcı ateşkes haline dönüştürmektir. Onu da bitirdiğimiz andan itibaren işimiz çok daha kolay olacak. Türkiye bu geçici ateşkesi ve buna bağlı anlaşmaları rejime veya terör örgütlerine gücü yetmediği için değil, İdlib'deki krize tüm taraflar açısından makul, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için yaptı. İdlib'in kuzeyinde, bizim sınırlarımızdan güneye doğru 25-30 kilometre derinliğinde o bölgede şimdi briket barakalar yapmaya başladık. Şuan itibarıyla 2 bin civarında yapılmış vaziyette. İstiyoruz ki oradaki mültecileri konfor itibarıyla daha konforlu barınaklara yerleştirelim. Şu soğukta onları çadırlardan kurtaralım. İçinde tuvaleti, banyosu olan briket banyoları yapmak ve zeminine tahta döşemek suretiyle böyle bir adımı attık" diye konuştu.
PKK'ya YPG ve SDG etiketi yapmakla gerçeklerin ortadan kalkmadığını, hakikatlerin üzerinin örtülmediğini belirten Erdoğan, "Suriye rejimi ve onu destekleyenlere çağrımız, önce ülkenin üçte birini bölücü terör örgütünün işgalinden kurtarmalarıdır. Bunu sağladıklarında İdlib'de ve diğer bölgelerdeki sorunların çözümü çok daha kolay olacaktır. Yeni anayasa, özgür ve adil seçimler ile halkın desteğine sahip bir yönetim ile Suriye'nin kısa sürede istikrara kavuşacağına inanıyorum. Bu doğrultuda atılan ve atılacak her adıma Türkiye olarak tüm gücümüzle ve samimiyetimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Diğer yerlerdeki sorunlar devam ederken ısrarla ülkemizin ve kontrolümüz altındaki bölgelerde huzur içinde yaşayan halkın tacizine de izin veremeyiz. Uluslararası toplumu daha çok gayret göstermeye, ülkemizin çabalarına destek vermeye davet ediyoruz" şeklinde konuştu.
"Bu zatın yürüttüğü kampanyaların hepsi de açık bir beşinci kol faaliyetidir"
Türkiye'nin Suriye'de yaşanan krizin de, sınırlarda yol açtığı sorunların da üstesinden gelebilecek güçte olduğunu kaydeden Erdoğan, "Asıl sorun birlik ve beraberliğimize yönelik içerideki sabotajların önüne geçebilmektir. Ülkemizin asıl gücü milletimizin bir olma, iri olma, diri olma, kardeş olma, hep birlikte Türkiye olma iradesidir. Bu iradeyi kırmayı hedef alan her saldırı bizim için terör örgütlerinin ve diğer tüm güçlerin saldırılarından çok daha tehlikelidir. Milletimizin birlik ve beraberlik iradesini, ülkemizin mücadele azmini kırmaya yönelik saldırıların koçbaşlığını CHP'nin başındaki zat yapıyor. Bu şahıs dün yine Moskova'daki görüşmemiz üzerinden akıl ve izanla bağdaşmayacak değerlendirmelerde bulunmuş. Bu kişi hayatında liderler düzeyinde uluslararası hiçbir toplantıya katılmamıştır. Böyle bir toplantıya nasıl girilir, nasıl çıkılır, nasıl oturulur, nasıl konuşulur, nasıl anlaşılıyor bilmiyor. CHP kürsüsünden sorumsuzca konuşmakla devlet yönetimini birbirine karıştıran sadece cahil değil, aynı zamanda densiz bir zat ile karşı karşıyayız. Sen bir kaset kumpası ile CHP'nin başına getirildin. O günden bu güne izlediğin tek bir siyaset var, o da ülkemizin ve milletimizin taraf olduğu her meselede sadece bizim değil Türkiye'nin de karşısında bulunmaktır. Gidersin Avrupa'ya şikayet edersin, kim Avrupalı da ona bizi şikayet ediyorsun. Onlara bizi şikayet ettiğinde terfi mi alacaksın, burada da çukura batacaksın. Kendisinden bunun dışında hiçbir siyaset ışığı, feraset ışığı, sağduyu ışığı göremedik. Biz bu ülkede Cumhur İttifakı çatısı altında MHP ile siyasi tarihimize altın harflerle yazılacak derecede önemli ve örnek bir iş birliği zemini oluşturduk. Ülkemizdeki diğer partilerin bir kısmıyla da anlaşamadığımız hususlar olsa da ülkemizin ve milletimizin temel çıkarları konusunda asgari bir zeminde buluşmaya gayret ediyoruz. Sadece Kılıçdaroğlu ve bölücü terör örgütünün güdümündeki parti her hal ve şart altında ülkemize ve milletimize husumet çizgisinde yürümekte ısrarcıdır. Türkiye vesayet zincirlerinden kurtulmak için çalışır, CHP vesayetin sözcülüğüne ve avukatlığına soyunur. Türkiye PKK ile mücadele eder, CHP "arkadaşlar" diyerek teröristlerden yana olur. Hatta bazı milletvekilleri de bu teröristlerin cenaze merasimlerine, namaz demiyorum dikkat edin, katılır ve tabuta omuz verir. Türkiye FETÖ ile mücadele eder, darbecilerin karşısına dikilir, CHP "kontrollü darbe diyerek" işi sulandırmaya çalışır. Türkiye DEAŞ'ın başını ezdiğimiz Fırat Kalkanı Harekatını yapar CHP bundan rahatsız olur, Türkiye sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu kırmak için Zeytin Dalı Harekatını yapar, CHP var gücüyle karşı çıkar. Türkiye aynı amaçla Barış Pınarı Harekatını yapar, CHP yine feveran eder. Türkiye İdlib bölgesindeki insani krizi önlemek ve rejimin ülkemize yönelik saldırılarını durdurmak için Bahar Kalkanı Harekatını başlatır, CHP her zamanki gibi yine ülkesinin değil, eli kanlı rejimin safında yer alır. Türkiye'nin Suriye'de birlikte çalıştığı insanları terörist sıfatıyla yaftalayan bir Esed var, bir de CHP'nin başındaki zat var. Bu kişi rejimin 34 şehit verdiğimiz saldırısını, o mübarek Regaip gecesinde "Esed'in askerleri bizim askerleri koruyor" diyecek kadar zıvanadan çıkabilmiştir" ifadelerini kullandı.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını salondakilere izleten Erdoğan, "Bizim askerlerimizi Esed'in askerlerinin koruduğunu söyleyecek kadar zavallı, o kadar alçalmış. 12 gözlem kulesini bilmiyor, "7 tane orada gözlem kulesi var" diyor. Ne anlatırsan anlat maalesef anlayacak irade yok. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de suç olan istihbarat mensuplarının ifşa edilmesi eylemini işleyenleri en hararetle savunun da yine CHP. Bu partinin, ülkemize çağ atlatan dev projeleri engellemek için gösterdiği çabaları saymıyorum. Bu zatın kasetle CHP'nin başına getirildiği günden beri bilinçli bir şekilde yürüttüğü kampanyaların hepsi de açık bir beşinci kol faaliyetidir. Beşinci kol faaliyetinin en önemli özelliği, CHP'nin başındaki zatın yapmaya çalıştığı gibi uygulandığı ülkenin mücadele gücünü örselemek ve mümkün olursa da yıkmaktır. Halbuki bu iş öyle hiçbir sorumluluk sahibi olmadan, kürsüden esip gürleyerek olmaz. Kötü olmak, hain olmak, kin ve nefret kusmak çok kolaydır. Siyaseti bu şekilde yapmak, özel hiçbir vasıf, hiçbir gayret, maharet gerektirmez. Sizi insan yapan, sizi diğer varlıklardan ayıran bariyerleri yıktığınızda bunların hepsi de zaten kendiliğinden ağzınızdan ve tavrınızdan dökülür. Zor olan milyonlarca mazlumun hakkını korumak, milletinizin ve devletinizin çıkarlarını savunmak, gelecek nesillere gururla sahiplenecekleri bir ülke bırakmak için çalışmak, çözümler üretmek, mücadele etmek, gerektiğinde fedakarlıkta bulunmaktır. Kılıçdaroğlu fıtratına, tıynetine ve meşrebine uygun şekilde kolay olanı seçmiştir. Ancak biz tüm hayatını ülkesine ve milletine adamış bir kadro olarak ellerimiz çizilse, ayaklarımız kanasa, yüreğimiz yansa da zor olanın peşinde gitmekte kararlıyız. Suriye meselesinde ve diğer tüm konularda her ne kadar somut ve tutarlı bir teklifini bu güne kadar duymamış olsak da, şayet Kılıçdaroğlu gerçekten bir şeyi yapmak istiyorsa bunun yolu bellidir, kendisinin 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden adaylığını ilan etmesi gerekiyor. Seçim tarihine kadar hangi konuda ne yapacağını milletimize anlatıp, sandıkta teveccüh görürse gelir söylediklerini yapar. Bunun dışında milletimizin bu kişiden tek beklentisi, milli güvenliğimizi ilgilendiren hususlar da ya devletimize destek vermesi ya da sürekli fitne ve fesat saçmaktan uzak durmasıdır" açıklamasında bulundu.
"Naziler'in yaptıkları ile Yunanistan sınırlarındaki şu görüntüler arasında hiçbir fark yoktur"
Göçmenlerin Yunanistan sınırında yaşadıkları insanlık dışı uygulamalara dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Askerlerimize yönelik saldırıların artmasının ardından Avrupa'ya gitmek isteyen sığınmacılara engel olmama kararı aldık. Bu cebri değil. Biz 9 yıldır yedirdik, içirdik, giydirdik, her şeyi yaptık. Şimdi Avrupa'ya gitmek istiyorlar, biz de önlerini zorla kapatmıyoruz. Aylar önce Batı'ya "adil yük paylaşımına yaklaşmazsanız biz kapıları açacağız" dedim. Bunlar zannettiler ki ben şaka yapıyorum. Ve kapıyı açtık. Şimdi misafirlerimiz gidiyor, zaten kimseyi ülkemizde zorla tutma gibi bir sorumluluğumuz da yok. Bu kararımızın ardından 150 bin civarındaki sığınmacı Yunanistan sınırına yığıldı. İnsan hakları evrensel Beyannamesi ve Cenevre Sözleşmesi gereği bu kişilerin Yunanistan'a ve oradan da diledikleri ülkelere geçişlerine müsaade edilmesi gerekiyordu. Ancak, hem uluslararası anlaşmaları hem de insani tüm duyarlılıkları bir kenara bırakan Yunanistan, sığınmacıları şiddet uygulayarak durdurmaya ve geri göndermeye çalıştı" diyerek sığınmacılara Yunanistan tarafından uygulanan insanlık dışı görüntüleri izletti.
Türk hücum botunun Yunan hücum botunu kovaladığı videonun ardından konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Önde Yunan hücum botu, arkada bizimki, o kaçıyor biz kovalıyoruz. Bundan sonra da öyle olacak. Naziler'in yaptıkları ile Yunanistan sınırlarındaki şu görüntüler arasında hiçbir fark yoktur. Onlar ne yaptıysa Nazi kamplarında, Yunanlılar da Batı adına, Batı'nın maaşlı memurları olarak görüyorsunuz, şu sırtını görüyorsunuz ve öldürdükleri de var. Batı'nın ücretli lejyonerleri bunları yaptılar. Batı bunları duyuyor mu? Son Brüksel seyahatinde kendilerine bunları anlattık. Arzu edersiniz iPad'ı getirelim, bunları gösterelim, arkadaşlarımız İPadları içeriye sokamadılar, elektrik, elektronik bu tür malzemeler sokulmuyormuş. Yıllar boyunca kapısına gelen her mazluma kucak açan, 4 milyon insana her türlü insani yardımı sağlayarak topraklarında yaşatan bir ülke olarak bu tablo karşısında gerçekten üzüntü duyduk. Hayatlarını kurtarma ve çocuklarına daha iyi bir gelecek kurma dışında amacı olmayan masumların üzerine ateş açılması, gaz bombasından kaynar suya kadar her türlü insanlık dışı muameleye maruz bırakılmalı, kelimenin tam anlamıyla bir barbarlıktır. Biz Yunan mezalimini tarihten biliriz, şimdi aynısını yapıyorlar. Bunlar sende durmayacak ki, sen de aç kapıyı Batı'nın zengin memleketlerine senin üzerinden gitsinler, niye bu kadar engelliyor, bunlara Nazi işkenceleri yapıyorsun. Göçmenleri iç çamaşırlarına kadar soyup, üzerlerindeki paraya, telefonlarına, pasaportlarına el koyduktan sonra döverek geri göndererek insanlık suçu işleyen Yunanistan'a maalesef kimse ses çıkartmıyor. Çünkü AB üyesi. Hangi uluslararası toplantı olursa olsun her zaman bu tablolar bizim dilimizde olacak, biz bunu görüştüğümüz bütün liderlere anlatacağız. Sağlık ekiplerimiz bu şekilde saldırıya uğramış bine yakın göçmene ilk yardım hizmeti verirken, 4 kişinin de hayatını kaybettiğini maalesef tespit ettik. Bizim İdlib'ten ülkemize yönelen 1,5 milyonluk yeni göç dalgasının önüne geçmeye çalıştığımız dönemde Avrupa birkaç yüz bin sığınmacıya dahi tahammül edememiştir. Lafa gelince demokrasi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar, katıksız bir faşist olduklarını tüm dünyaya göstermiştir. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuz oradaki durumu tespit etmiş ve rapora bağlamıştır. Yunanistan sınırlarında yaşanan görüntüler Avrupa'nın gerçek yüzünün en açık yansımasıdır. Bu tavır yeni de değildir. Bilindiği gibi Suriye krizinin tırmanmasının ardından AB ile 18 Mart 2016'da bir anlaşma yapmıştık, buna göre biz ülkemiz üzerinden Avrupa'ya yönelen düzensiz göçmenleri geri kabul edecektir, buna karşılık AB'de her iade edilen göçmene karşılık bir kişinin üye ülkelerde iskanını sağlayacaktı. Ayrıca ülkemizdeki sığınmacıların ihtiyaçlarının karşılanması için Türkiye'ye mali yardım yapılacaktı. AB'ye tam üyeliğimiz kapsamında serbest dolaşımdan fasılların açılmasına kadar daha pek çok husus da bu anlaşmada yer alıyordu. Biz üzerimize düşen her şeyi fazlasıyla yaptık. Bugüne kadar sayıları milyonlara varan düzensiz göçmenin Avrupa'ya geçişini engelledik. Ege'den geçişler günlük 7 binlerden 70'lere kadar düştü, Avrupa'ya geçişler yüzde 92 azaldı. Suriye dışındaki yerlerden gelen yüz binlerce düzen göçmeni ülkelerine geri gönderdik. Buna karşılık AB, üye ülkelerin iç çekişmelerini bahane ederek yükümlülüklerini yerine getirmedi. Ülkemize söz verilen mali yardım da ya hiç yapılmadı ya da çok dolaylı yollar kullanılarak önemli bir kısmının hebasıyla ancak gelebildi. Ayrıca ne serbest dolaşımla ne de fasılların açılmasıyla kayda değer hiçbir adım atılmadı. İdlib'deki gelişmeler üzerine ülkemizin aldığı sınırlarından düzensiz göçmen akışına engel olmama kararıyla birlikte Avrupa yeniden alarma geçti. Son iki haftadır pek çok Avrupa ülkesinin lideri ile telefonda, ziyaretimize gelen AB yetkilileri ile yüz yüze bu konuları konuştuk. Önceki gün de Brüksel'e giderek hem NATO hem de AB yetkilileri ile bu meseleyi ve ülkemizin karşı karşıya bulunduğu güvenlik tehditlerini bir kez daha ele aldık. Lafa gelince ülkemizin haklılığını herkes kabul ediyor, ancak AB'nin ve orada asıl söz sahibi ülkelerin anlık krizlerin önüne geçmek dışında soruna kalıcı çözümler bulma yönünde kalıcı bir duruşlarını henüz görmedik. Halbuki Avrupa'nın düzensiz göçmen sorunu yanında enerji koridorlarından terörle mücadeleye kadar geniş bir alanda ülkemize ihtiyacı var. AB'nin önümüzdeki günlerde ortaya koyacağı tavır, bir irade ve liderlik testi olacaktır. Yunanistan'a sadece 100 bin mülteci için 2,3 milyar euroyu şartsız şekilde aktaranlar, Türkiye'ye milyonlarca sığınmacı için çok komik rakamlar taahhüt edip bunu bile göndermemişlerdir. 18 Mart Mutabakatı ile bize taahhüt edilen 6 milyar euronun bile yarısı fiilen elimize ulaşmamıştır. İdlib'de büyük bedeller ödeyerek barışı tesis etmeye ve sığınmacı krizinin önüne geçmeye çalışırken de Avrupa'dan doğru düzgün bir destek görmedik. Karşımızdaki bu iki yüzlü tutum Avrupa'nın kendi eliyle kendi değerlerini yıkması, kendi sonunu hazırlaması anlamına gelmektedir. Buna rağmen oluşturduğumuz heyetler vasıtasıyla 26 Mart'taki AB liderler zirvesine kadar bir çalışma yapıp muhataplarımıza ileteceğiz. Amacımız hem ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerine imkan sağlayacak hem de Suriye'deki halkın yerlerinde kalmalarını temin edecek projeleri hayata geçirmektir. Bu adımları AB'den yardım gelse de gelmese de atmakta kararlıyız. Türkiye'nin serbest dolaşım, fasılların açılması, gümrük birliğinin güncellenmesi, mali yardım dahil tüm beklentileri somut olarak karşılanana kadar sınırlarımızdaki mevcut uygulamayı sürdüreceğiz. Havaların ısınmasıyla birlikte Avrupa'ya yönelen düzensiz göçmen akını Yunanistan ile sınırlı kalmayacak, Akdeniz'in tamamına yayılarak artacaktır. Tek talebimiz, ülkemize verilen sözlerin yerine getirilmesidir, anlaşmalara sadık kalınmasıdır. Bu yerine gelene kadar kendi hareket tarzımıza göre yolumuza devam edeceğiz. Varsın gerisini Avrupalılar düşünsün" dedi.
Erdoğan, İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını okudu
Yarın Mehmet Akif Ersoy'un yazdığı İstiklal Marşı'nın TBMM tarafından kabulünün 99. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Her evladımızın İstiklal Marşımızın sadece ilk 2 kıtasını değil, 10 kıtasının her kelimesini, her satırını lafsıyla ve ruhuyla zihnine ve kalbine kazıması lazımdır. Bestesinin karışıklığı sebebiyle İstiklal Marşımızın ilk 2 kıtasındaki mesajları dahi çocuklarımıza yeteri kadar anlatamadığımıza inanıyorum. Bu ülkenin okullarının kapısından İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını sözleri ve manasıyla öğrenmemiş hiçbir evladımızın dışarı çıkamaması lazımdır" dedi.
İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı salondakiler ayakta dinledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısının sonunda AK Parti'ye katılan Bolu Dörtdivan bağımsız Belediye Başkanı Hamza Efe, Ağrı Tutak bağımsız Belediye Başkanı Bülent Duru, Ağrı Dedeli Saadet Partili Belediye Başkanı Reşit Kıvanç, Muş Karaağaçlı Saadet Partili Belediye Başkanı Suphi Özbayam ve Muş Sarıpınar İYİ Partili Belediye Başkanı Gıyasettin Kaya'ya rozetlerini taktı. İYİ Parti'den istifa eden Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal da AK Parti'ye katılırken, Çokal'ın rozetini Cumhurbaşkanı Erdoğan taktı.
Antalya Son Haber
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim