“Paylaşarak büyüyün”
Günümüzde geleneksel iş modellerinin yerini dijitalleşmenin aldığına ve deneme yanılma yöntemlerinin geliştiğine dikkat çeken Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi ve Girişimcilik Merkezi Direktörü Dr. Oğuzhan Aygören, iş insanlarına “Paylaşarak büyüyün” önerisinde bulundu.
Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi ve Girişimcilik Merkezi Direktörü Dr. Oğuzhan Aygören; Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Visa ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hayata geçirilen İşimi Yönetebiliyorum Projesi eğitim toplantısında konuştu. Batı Akdeniz Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (BAKSİFED) ev sahipliğinde Antalya’da gerçekleştirilen toplantıda ‘Girişimcilik neye benzer: riskler ve belirsizlikler’ konulu bir sunum gerçekleştiren Aygören, Silikon Vadisi’ni örnek göstererek Facebook, Google, Amazon ve Yemek Sepeti gibi yeni nesil işlere dikkat çekti. “Önceden devir yapma devriydi, bugün devir deneme devri” diyerek dijitalleşmek gerektiğinin altını çizen Aygören, iş insanlarına paylaşımcı ve yeni nesil iş yapanlara destek olma çağrısında bulundu.
SİLİKON VADİSİ’NE DİKKAT ÇEKTİ
Günümüzdeki girişimcilikle geçmişteki girişimciliğin farklı olduğunu vurgulayan Aygören, “Start-up dediğimiz yeni nesil girişimcilik modeli ortaya çıktı. Start-up dediğimiz şeyin merkezi Silikon Vadisi. Silikon Vadisi’nin özünde bizde olan, doğamızda bulunan insani ilişkiler var. Gittiğinizde bunu yaşıyorsunuz. Bunu gerçekten hissettiğiniz bir ortam. İnsanlar kazandıkları paraları taşa, toprağa, eve, arabaya yatırmıyorlar. Başka fikirlerin yeşermesi için ona yatırıyorlar. O yüzden de burası günümüzün motoru haline gelmiş durumda. İnovasyonun merkezi halinde. İyi, alçak gönüllü, gelişen, öğrenen, paylaşan insan. İşin özünde insan ve insana ait birbirini geliştirmeye yönelik bir düzen var” dedi.
“GİRİŞİMCİLİK KENDİNİ GELİŞTİRME FAALİYETİDİR”
Girişimciliği müteşebbislik olarak tanımlamadığını kaydeden Aygören, kişisel ve kendini geliştirme faaliyeti olarak tanımladığını bildirdi. Girişimcilik denince ilk akla gelenlerin risk, macera, yenilik, yaratıcılık, cesaret, para kazanıp kâr etmek gibi şeylerin geldiğine işaret eden Aygören, Howard Stevenson’un ‘Girişimcilik, kontrol edebildiğiniz kaynaklar ötesinde bir fırsat arayışıdır’ sözünü hatırlatarak, bu tanımın girişimciliği en geniş manada ve en kısa şekilde anlattığını söyledi. Her şeyin bir fırsatla başladığının altını çizen Aygören, “Stevenson tanımında tek gerçek kaynak fırsattır. Her şey fırsatla başlar, bir fırsat arayışıdır diyor. Bununla birlikte kaynakları, kontrol edebildiğimiz ve kontrol edemediğimiz olarak ikiye ayırıyor” açıklamasında bulundu.
“KITLIK VE BOLLUK EKONOMİSİ”
Ekonomiyi kıtlık ve bolluk ekonomisi olarak ikiye ayırdığını belirten Aygören, “Kıtlık ekonomisi ‘Bir şeyin var olması, olmamasından iyidir’ der. Onun nasıl olduğuyla ilgilenmez. Ülkemize baktığımızda 1970, 80, 90’larda kıtlık ekonomisi vardı. 90’nlardan sonra 2000’lerden itibaren bolluk ekonomisine geçtik. Her şeyden fazlasıyla var. Sadece olması yetmiyor, farklı ve iyi olması, yenilikçi olması gerekiyor. Rekabetin arttığı bir dönem. Biz bolluk ekonomisine girdik ama iş dünyamız hâlâ ekonomiyi kıtlık ekonomisi olarak görme eğilimi içerisinde olduğu için rekabette zorlanıyoruz. Bolluk ekonomisinde daha farklı şekilde değer yaratmamız gerekirken, biz var olanla değer yaratmaya çalışıyoruz. Var olmanın ötesinde, yanına başka bir şey koymuyoruz” diye konuştu.
“FIRSAT İÇİN İHTİYAÇLARA BAKMALIYIZ”
“Fırsat dediğimizde iş dünyasının ilk aklına gelen pazar boşluğu oluyor” diyen Aygören, “Pazar boşluğu hali hazırda talebi olan ama arzı olmayan şeylerdir. Bu var olan pazarlar için geçerlidir ve Türkiye’deki iş dünyasının çoğu kesiminin gördüğü fırsat tipi budur. Bizim başka türlü fırsatlara bakmamız lazım. Fırsat dediğimizde ihtiyaçlara bakmalıyız. İnsanların, hizmet sunmak istediğimiz hedef kitlenin neye ihtiyacı var? Açığa çıkmış veya çıkmamış neye ihtiyaç var? En değerli ihtiyaçlar, açığa çıkmamış olanlardır. Asıl olan insanların bile farkında olmadığı ihtiyaçlarını ortaya çıkarmaktır” ifadelerini dile getirdi.
“SORUNLAR, BİRÇOK FIRSATIN KAPISINI AÇIYOR”
Fırsat kaynaklarını; pazar boşluğu, ihtiyaçlar, sorunlar, gözlem, farkındalık, vizyon ve öngörü, hayal, merak olarak sıralayan Aygören, bir şeyin yüzde 10 iyi olması için değil, 10 kat daha iyi olması için çalışılması gerektiğini vurguladı. “İş dünyasının çoğu zaman yaptığı, bugüne bakıp günü kurtarma, acil işlerle uğraşma” diyen Aygören, “Acil ve önemli ihtiyaçları birbirinden ayırt edip daha uzun vadeli önemli ihtiyaçlar üzerine odaklanmak ve buna yönelik vizyoner çalışmalar içerisine girmek en önemli fırsat kaynağıdır” diye konuştu. İhtiyaçların sorunlardan tespit edildiğinin altını çizen Aygören, “Hem şirket hem de müşteriler nezdinde sorunlar listesi çıkarmak bize birçok fırsatın kapısını açıyor. Çoğu geliştirilen ürünler de bu sorunlardan ortaya çıkıyor. Girişimcilerin çoğu zaman yaptıkları, kendi yaşadıkları sorunları işe çevirmek üzerine” açıklamasında bulundu.
“VİZYON EKSİKLİĞİ VAR”
Fırsatları yakalamak için gözlem yeteneğinin de gelişmiş olması gerektiğini kaydeden Aygören, şunları dile getirdi:
“Dış dünya ile ilgili farkındalığa sahip olunmalı. Vizyon, öngörü sahibi olmak gerekiyor. Türk iş dünyasında gördüğüm en büyük sorun, vizyon sorunu. İş dünyamızda çok büyük bir vizyon eksikliği görüyorum. Herkes yaptığı işte uzman ama uzmanlık bizi en fazla yüzde 7 - 10 iyileştiriyor. 10 kat iyileşmek için vizyon sahibi olmamız lazım. İleriye dönük hedefler değil hayal kurmalıyız. Hayalperest olmakla hayal kurmak arasında fark var. Bir hayale sahip olmak uzun vadeli hedef koymaktır. Kısa vadeli hedefte yüzde 10 verimlilik artışının yolu bellidir ama 10 kat verimlilik artışının yolu belli değildir. Hayal, nasıl gideceğinizi bilmediğiniz bir yola çıkmayı istemektir. Bir diğer fırsat kaynağı da meraktır. Merak etmek gerekiyor.”
“ODAĞIMIZI İÇERİDEN DIŞARIYA DEĞİŞTİRMELİYİZ”
Girişimciliğin arayışla özdeş olduğunu söyleyen Aygören, “Biz hedefe kaotik gidiyoruz. Nasıl gittiğimizi bilmiyoruz. Çoğu zaman kontrol edemediğimiz kaynaklardan bekliyor, şikayet ediyor, yakınıyoruz. Dışarıdan içeriye düşünüyoruz. Devlet şu mevzuatı çıkarsın, şirketler gelsin alım yapsın, müşteriler dolsun taşsın, bankalar para versin. Hep istiyoruz. Peki ne kadarını kontrol edebiliyoruz? Hiçbiri kontrolümüzde değil. Kazınırken de kontrol edemediğimiz kaynaklar sayesinde kazanıyoruz, öldüğümüzde de kontrol edemediğimiz kaynaklar yüzünden ölüyoruz. O yüzden biz odağımızı dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya değiştirmeliyiz. Çünkü, beklediğimiz zaman gücümüzü daha da kaybediyoruz. Bizim bütün odağımızı yöneltmemiz gereken yer kendimiziz. Kendimizi ne kadar güçlü kılar ve kendi gücümüzü ne kadar fazla geliştirirsek o zaman etki gücümüz artar. Her zaman etki alanımızı 1.5 kat geliştirmeye odaklanalım. Onda başarılı olduğumuzda 1.5 kat daha. O zaman dış dünya ve şartlar ne olursa olsun, kendi etki alanımıza odaklandığımız için sürekli gelişim içerisinde olacağız” ifadelerini kullandı.
“DENEME GÖRME DEVRİNDEYİZ”
Risk ve belirsizliğin aynı gibi anlaşıldığını belirten Aygören, risk ile belirsizliğin farklı olduğuna dikkat çekti. Aygören, şunları söyledi:
“İş dünyasında başarılı olanlar risk alanlardır. Risk almak girişimciliğin en önemli bileşenlerindendir ama günümüzdeki belirsizlik dünyasında yaratıcı teknikler, karşıdan gelen hamleler kestirilemiyor. Bizim risk almadan önce yapmamız gereken riski minimize etmek. Belirsizlikle mücadele etmeliyiz. Bilinmezi bilinir hale getirmeliyiz. Maça çıkmadan bol bol hata yapmaya izin veren denemeler yapmalıyız. Önceden devir yapma devriydi, bugün devir deneme devri. Deneme görme devri. Hadi yapalım devrinde değiliz. Çünkü, başarısız olma ihtimalimiz çok yüksek. O yüzden biz bugün kaybetmeyi göze aldığımız kadar risk alma devrindeyiz. Belirsizliklerle ancak böyle mücadele edebilir, bilinir ve görünür kılabiliriz. Minik minik adımlarla ilerlemeliyiz. Bugünkü dünyada belirsizliklerle mücadele etmenin yolu küçük riskler almak, kaybetmeyi göze aldığımız risklerle yola çıkmak, bir sürü deneme yapmak ve öğrendiklerimizle yaratıcı maddeler geliştirmek. İyi girişimciler riskleri minimize etmeye çalışır. Bunu öğrenmeliyiz. Eğer siz kaldırabileceğinizden fazla risk alırsanız bunun adı kumar olur.”
FACEBOOK, GOOGLE, AMAZON ÖRNEĞİ
Geleneksel ticarette al-sat veya yap-sat yapıldığına dikkat çeken Aygören, “Günümüzde böyle değil. Bakın Facebook, Google, Amazon hiç bildiğimiz işleri yapmıyor, bilmediğimiz işleri yapıyorlar. Kiralama, kullandıkça ödeme, abonelik gibi değişik modelleri var. Biz önceden böyle bir iş modelini bilmiyorduk. Ticaret ve üretim dışında iş bilmiyoruz ama deneme yanılmadan dolayı yeni yeni işler çıkıyor” diye konuştu.
“AKIL GÜCÜ VE KAS GÜCÜ ŞİRKETLERİ VAR”
Her sektörün teknoloji sektörü olmak zorunda kaldığını veya kalacağını kaydeden Aygören, “Dünyada tek bir sektör kaldı. Teknolojiye yatırım yapmadığımız sürece ancak kas gücüyle çalışma yapabiliriz. Akıl gücüyle çalışan ve üreten bir ekonominin parçası olamayız. Şirketler artık akıl gücü ve kas gücü şirketleri olarak ikiye ayrılıyor. Dijitalleşmeyi kullanan şirketler ya da gittikçe üzerine daha çok yük binen şirketler. Bir noktadan sonra kas gücü şirketleri, üzerindeki yükü kaldıramaz duruma gelecek” dedi.
“PAYLAŞARAK BÜYÜYÜN” ÖNERİSİ
Son olarak Winston Churchill’in “Heyecanı hiç kaybetmeden başarısızlıktan başarısızlığa koşabilmektir” şeklindeki başarı tanımını hatırlatan Aygören, hedefe ulaşıldığındaki kirbir ve rehavet tuzağına dikkat çekti. “Başarı ilerlemek ve heyecanı kaybetmemektir. Düşmek kötü bir duygu ama düştüğünüzde yerden kalkmak büyük başarı” diyen Aygören, sözlerini şöyle noktaladı:
“Heyecanımızı kaybettiğimizde kaybediyoruz. İnsanlar çoğu zaman ilerliyorlar, umudunu kaybettiklerinde vazgeçiyorlar. Aslında o nokta, biraz daha ilerlememizi veya bakış açımızı değiştirmemizi söyleyen nokta. Yeni bir fikirle yola çıktığınızda heyecan tepesine çıkıyorsunuz. Her şey muhteşem, fikirleri çok önemsiyorsunuz ama ölüm vadisinden geçmeden başarı dağına gitmek imkansız. Yolculuk ölüm vadisinden geçiyor. Başarılı olanlar hep ‘Ben buraya tırnaklarımla kazıyarak geldim’ der. Hakikaten zorlu mücadeleler var. Çok başarılı şirketlerde kibir ve rehavet tuzağı var. Hedefe ulaşıldığında bu kibir ve rehavet tuzağına düşmemek gerekiyor. Bu tuzağın önümüzdeki günlerde araba şirketlerinin başına geleceğini düşünüyorum. Bugünkü dünyada paylaşma ekosistemi var. Artık başarısız olmanın maliyeti çok düşük. Türkiye’deki geleneksel işlerde kredi kullanım oranı yüzde 73 seviyesinde. Her 3 şirketten 2’si kredi kullanıyor ve faiz borcu var ama yeni nesil işlerde hiçbir girişimci bankadan borç alarak bu işe girmiyor. Bugün krediyle değil yatırım modeliyle bunu yapmak mümkün. Yeni nesil iş yapanların ölüm vadisine girmeden geçmelerini ve o işin parçası olarak büyümelerini sağlayabiliriz. Yeni nesil model bu. Borçla kendi başınıza büyümek yerine yatırım alarak veya yatırım yaparak, birikimi, kapitali, tecrübeyi paylaşarak büyüme.” HABER: YUSUF KATRAĞ
- Erbaş, Hacı Bayram Veli Camii’nde teravih namazı kıldırdı
- Otomobilin yan yattığı kaza anı kameraya yansıdı
- Samsun'da trafik kazası: 3 yaralı
- ABD'de düzenlenen yarışmada dünya 2.'si oldu
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- Tipide kocasıyla birlikte kaybolan yaşlı kadın, 2 kuzusu ve tavuğuna sarılmış halde bulundu
- SANAYİ ÇARŞISI; İÇLER ACISI!
- Antalya’da iniş sırasında motoru yanan yolcu uçağına rekor sürede müdahale
- Bisikletiyle yaptığı mitinglerle tanınan bağımsız adayın ağır yaralandığı feci kaza kamerada
- Isparta’da 20 yaşındaki genç evinde ölü bulundu
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim