Tarihin derinliklerinde bir cevher: Silyon Antik Kenti

Antalya'nın tarihi zenginlikleriyle ünlü Serik ilçesine bağlı Sillyon Antik Kenti, ziyaretçilerini binlerce yıllık bir geçmişe tanıklık etmeye davet ediyor. Antalya şehir merkezine yaklaşık 40 kilometre, Serik’e ise sadece 15 kilometre uzaklıkta bulunan bu antik kent, adeta zamanın durduğu bir zirvede yükseliyor. Pamfilya bölgesinin en önemli şehirlerinden biri olan Sillyon, hem Perge hem de Aspendos gibi diğer antik kentler arasında parıldayan, tarihi ve stratejik açıdan önemli bir konumda yer alıyor.

BİR EFSANE İLE DOĞAN ŞEHİR

Antik Çağ'ın en zengin kentlerinden biri olan Sillyon’un kökeni, mitolojik kahramanlara dayandırılıyor. Efsaneye göre, Troya Savaşı'ndan sonra Mopsos ve Calchas isimli iki kahraman tarafından kurulan kent, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. 3. yüzyılda kendi parasını basmaya başlayan bu kadim şehir, paralar üzerinde "Sylviys" ismiyle anılmaktadır. Kentin bugünkü adı olan "Sillyon" ise büyük olasılıkla Roma Dönemi’nde kullanılmaya başlanmıştır. Bizans Dönemi'nde piskoposluk merkezi olarak da dikkat çeken kent, Selçuklu Dönemi’nde de varlığını sürdürmüştür. Bu nedenle, Sillyon’un köklü tarihi sadece bir medeniyete değil, birçok kültürün izlerini taşımaktadır.

GÜÇLÜ BİR SAVUNMA KENTİ

Sillyon’un en dikkat çeken özelliklerinden biri, coğrafi konumundan kaynaklanan güçlü savunma sistemidir. Kent, neredeyse tamamen sarp ve dik yamaçlarla çevrili bir tepenin üzerine kurulmuştur. Bu doğal savunma avantajı sayesinde kentin, etrafını surlarla tamamen çevirmesine gerek duyulmamıştır. Surlar, eğimin en az olduğu batı ve güneybatı bölümlerine inşa edilmiştir. Bu bölgelerde yer alan kuleler ve siperler, kentin savunma gücünü daha da artırmıştır. Kentin batı tarafındaki akropolis ise, Helenistik Dönem mimarisini yansıtan surlarla çevrilidir ve görkemli bir giriş kapısıyla ziyaretçileri karşılar. Bu etkileyici yapılar, Sillyon’un askeri açıdan stratejik önemini gözler önüne seriyor.

TARİHİ KALINTILARLA DOLU BİR YOLCULUK

Sillyon Antik Kenti'ne adım attığınızda, tarihi kalıntılarla dolu bir yolculuğa başlarsınız. Tepenin kuzeybatı yönünde, antik sokaklar ve ev kalıntıları, kentin bir zamanlar nasıl bir yaşam alanı olduğunu hayal etmenizi sağlar. Batıda ise, Selçuklu Dönemi’nden kalma bir cami ile Bizans Dönemi’ne ait bir kilise ve sarnıç yer alır. Bu iki yapının yan yana bulunması, Sillyon’un farklı inançlara ve kültürlere nasıl ev sahipliği yaptığını gösteren önemli bir detay.

Kentin güneybatı eteklerinde yer alan 8 bin kişilik tiyatro ise, Sillyon’un sosyal hayatına dair ipuçları sunar. Tiyatronun hemen yanında odeon ve büyük su sarnıçları yer alır. Bu yapılar, antik dönemde kentteki su kaynaklarının ne kadar önemli olduğunu ve bu ihtiyacın büyük bir titizlikle karşılandığını gösterir. Tiyatronun çevresinde yer alan bu su sarnıçları, mimari ve mühendislik anlamında dönemin ileri tekniklerinin kullanıldığını kanıtlıyor.

DOĞAL GÜZELLİKLERLE İÇ İÇE BİR TARİH

Sillyon Antik Kenti, sadece tarihi kalıntılarıyla değil, aynı zamanda doğal güzellikleriyle de ziyaretçilerini etkiliyor. Kentin tepeye kurulmuş olması, ziyaretçilere muhteşem manzaralar sunuyor. Kentin farklı noktalarından bakıldığında, hem Akdeniz’in sonsuz maviliği hem de çevredeki dağların büyüleyici silueti gözler önüne seriliyor. Zorlu bir tırmanışın ardından ulaşılan bu tepe, adeta geçmiş ve doğanın iç içe geçtiği bir mekan.

Sillyon Antik Kenti, hem tarihe meraklı gezginler hem de doğaseverler için keşfedilmeyi bekleyen bir cevher. Özenli taş işçiliği ve savunma mimarisiyle dikkat çeken bu kent, binlerce yıllık geçmişiyle ziyaretçilerini büyülerken, geleceğe de tarihin izlerini taşımaya devam ediyor.

HABER: İSA KAVLAK