Akıncı: “Belirsizlik artıyor”
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı konuk ettikleri toplantıda konuşan Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD) Başkanı Akın Akıncı, ekonomiye ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Yaklaşık bir yıldır uygulanmakta olan düşük faiz politikasına dikkat çekerek küresel koşullar değiştiği için zamanlamadan dolayı sorunların artığının altını çizen Akıncı, döviz rezervi yokken, mevcut cari açık ve dış borçla bu politikanın sürdürülemeyeceğinin ortada olduğunu kaydetti. Enflasyon, kur, faiz ve büyüme konularında belirsizliğin azalmamakta, aksine artmakta olduğunu belirten Akıncı, ekonomi ve enflasyonla ilgili tartışmaların da kısır kaldığına dikkat çekti.
“SORUMLULUĞUMUZ VE SÖZ HAKKIMIZ VAR”
ANSİAD olarak Türkiye’nin, hatta dünyanın geleceğinde sorumlulukları ve söz hakları olduğuna inandıklarını belirten Akıncı, bu sorumlulukla Türkiye’de demokratik tartışma ve düşünme ortamına katkıda bulunmaya çalıştıklarının altını çizdi. 2022 yılının sonuna yaklaşılırken Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine başlamasının veya ekonomik model değişikliğinin birinci yılının geride kaldığına işaret eden Akıncı, “Türkiye ekonomisi bu yıl yüzde 5 civarı büyüme performansına ulaştı. Turizmde canlanmanın da desteğiyle istihdam artışı sağlandı. Faiz indirimleri sayesinde Hazine daha düşük faizle borçlandı, kamu harcamaları bu sayede artırıldı, enerji destekleri sağlandı. Bu olumlu gelişmelere rağmen bu politika nedeniyle 3 haneli enflasyon gibi ağır bir bedel ödüyoruz ve daha önemlisi bu politikanın sürdürülebilir olmadığı yönünde endişeler, önümüzdeki yıl beklentilerine gölge düşürmekte” diye konuştu.
“EKONOMİK POLİTİKALARI UZUN VADELİ PERSPEKTİFLE TARTIŞMALIYIZ”
Dünya ekonomisinin enflasyon ve resesyon arasında dengesiz bir durumla karşı karşıya olmasının Türkiye ekonomisi için de riskleri artırmakta olduğuna dikkat çeken Akıncı, “Bu nedenle ekonomik politikaları günlük konuşmalar ötesinde uzun vadeli bir perspektifle tartışmamız gerekli. Bir yıldır uygulanmakta olan düşük faiz politikası ABD ve Avrupa’nın 2008’den bu yana uygulayıp artık sona erdirdikleri bir politika. Negatif faiz politikası aşırı borçlanma, gelir dağılımının bozulması, emlak balonu sorunları yarattığı ve bunun üzerine enerji krizi ve enflasyon geldiği için dünyada faiz artışı dönemi başladı” dedi.
“KÜRESEL KOŞULLAR DEĞİŞTİĞİ İÇİN SORUNLAR ARTTI”
Hükümetin bu para politikasına dünyadaki örnekleri görerek, iyi niyetle başladığını belirten Akıncı, şunları dile getirdi:
“Ancak, küresel koşullar değiştiği için zamanlamadan dolayı sorunlar arttı. Biz faizi düşürme politikasına dünyada enflasyonun ve faizlerin arttığı bir dönemde, döviz rezervimiz zayıfken geçtik ve bu politikaya devam ediyoruz. Koşullar değiştiği için de düşük faiz politikasını komuta ekonomisi yöntemleriyle uygulayabiliyoruz. Şu anda sabit kur rejimine benzer uygulamalarla döviz alımı ve satımı kontrol edilmektedir. Kur korumalı mevduata bütçeden para ödeyerek dövize geçiş engellenmektedir. Kredide ihracat ve yatırım kredilerine öncelik verilmekte, bankaların nereye ne kadar kredi vereceği ne kadar tahvil tutacağı günlük kararlarla belirlenmektedir. Bu koşullarda Merkez Bankası faizi artık önemli olmaktan çıkmıştır. Faiz 7’ye, hatta 5’e, hatta sıfıra da düşürülebilir. Çünkü, zaten kredi ve döviz piyasası kontrol altındadır. Kredi ve döviz işlemlerini kontrol altında tuttuğunuz sürece faizi istediğiniz gibi düşürebilirsiniz.”
“BU POLİTİKANIN SÜRDÜRÜLEMEYECEĞİ ORTADA”
Döviz rezervi yokken, mevcut cari açık ve dış borçla bu politikanın sürdürülemeyeceğinin ortada olduğunu vurgulayan Akıncı, “Cari fazla vereceğiz dediğimiz yılda, otomotiv, elektronik ithalatımızda düşüşe ve turizm gelirinin artmasına rağmen, enerji faturasının artması nedeniyle 8 ayda 40 milyar dolar cari açığımız oldu. Bu açığın 28 milyar dolarını net hata noksandan döviz girişiyle, diğer kısmını dış borçla finanse ettik. Avrupa ülkelerinde durgunluk, enerji maliyetlerinde artış cari açık baskısını artırmakta. Üretici maliyetlerindeki artış yüzde 151 iken sabit kur uygulamasının devam etmesi, Merkez Bankası’nın TL’ye güveni sadece liralaşma adımlarıyla sağlaması son derece güçtür. Bu nedenle enflasyon, kur, faiz ve büyüme konularında belirsizlik azalmamakta, artmaktadır” açıklamasında bulundu.
“EKONOMİYLE İLGİLİ TARTIŞMALAR KISIR KALIYOR”
Tartışılması gereken konuların, Merkez Bankası’nın swap borçları dışında rezervi yokken ne kadar idare edebileceğimiz, mevduat faizine bütçeden ödeme yaparak düşük faizli kredi vermenin adil mi olduğu, kredi ve döviz kontrollerinin ekonomiyi kapalı bir komuta ekonomisine dönüştürebileceği ve yüksek enflasyonun kader olarak mı kabul edileceği olduğunu belirten Akıncı, “Bu açılardan baktığımızda Türkiye’de ekonomiyle ilgili tartışmaların maalesef çok kısır kaldığını belirtmek istiyorum. Faiz konusundaki tartışmalar son derece verimsiz. Merkez Bankası faizi piyasa faizi değildir, bir ekonomi para basarak finanse edilemez. Gerçekçi olmayan düşük faiz verimsiz yatırımlara ve verimsiz işletmelerin doğmasına neden olur. Verimsiz işletmeleri düşük faizli krediyle, kayıt dışılıkla yaşatmanın bedeli ağırdır. Bu bedeli verimli şirketler, kalifiye işgücü, orta sınıf ve gelecek nesiller ödemektedir. Kalifiye işgücü kesimi ve orta sınıfı zayıf olan toplumlarda ekonomi büyür ama kalkınma olmaz” ifadelerini kullandı.
“ENFLASYON CİDDİ BİR HASTALIK”
Enflasyon konusundaki tartışmaların da son derece kısır olduğunu kaydeden Akıncı, “Enflasyon sadece halkı mağdur eden, hayat pahalılığı sorunu değildir. Enflasyon, verimsiz sektörleri büyüten, teknolojik gelişmeyi caydıran, ekonomik ve sosyal adaleti ortadan kaldıran, toplumu ve ticareti yozlaştıran ciddi bir hastalıktır. Gelişmiş ülkeler bu sorunu bildikleri için yüzde 10 oranındaki enflasyona karşı faiz artırıyor. Biz, İstanbul Ticaret Odası’nın rakamıyla yüzde 107 enflasyonu sorun olarak görmüyoruz. Aralık ayında baz etkisiyle enflasyon yüzde 70 olursa, gelecek yıl yüzde 40-50 civarı bir enflasyonu görürsek mutlu olacağız. Bu anlayış farkının nedeni, ülkenin geleceğini umursamamak mıdır başka şey midir? değerlendirmenize bırakıyorum” dedi.
“DÜNYA EKONOMİSİNDE ÇALKANTILI DÖNEMDEYİZ”
“Ekonomik ve sosyal adaleti göz ardı etsek bile dünya ekonomisinde çalkantılı bir döneme girildiğini dikkate almalıyız” uyarısında bulunan Akıncı, şöyle konuştu:
“Mevcut politika bir süre daha devam edebilir. Ocak ayında ücret artışları yapılacak, kamu harcamaları artırılacaktır. 2023 yılının ilk yarısında da ekonomide canlılık göreceğiz. Fakat daha sonra döviz, faiz ve bütçede bir dengelemenin gerekeceği açıktır. Bu durumda önümüzde üç yol bulunmaktadır. Ya kapalı komuta ekonomisine geçeceğiz ya bir istikrar programını gündeme alacağız, ya da artık konuşmayı bıraktığımız yapısal reformlarla köklü bir dönüşüm programı başlatacağız. Düşük faiz politikası tek başına bir dönüşüm ve kalkınma modeli değildir. Kalkınma modeli olabilmesi için sanayi ve teknoloji stratejisi, eğitim, vergi, sermaye kontrolü, enflasyonla mücadele ayaklarının da olması gerekir. Sürdürülebilir, adaletli, yenilikçi girişimleri teşvik eden, piyasa kurallarının sürekli değişmediği bir ekonomi modelini hep birlikte inşa etmeliyiz.”
“GELECEK DİJİTAL VE YEŞİL DÖNÜŞÜM ÜZERİNDE KURULACAK”
Dünyanın gündeminde Ukrayna’da savaşın, enerji krizinin, ABD-Çin mücadelesinin olsa da geleceğin dijital ve yeşil dönüşüm üzerinde kurulacağını vurgulayan Akıncı, “İklim değişikliğiyle mücadele bugün için unutulmuş görünüyor ama önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinin getireceği sorunlar küresel hakimiyet kavgalarını, sınır kavgalarını boşa çıkaracaktır. Biz bugün halen faiz, büyüme konularını tartışırken dijital ekonominin, dijital toplumun ve dijital şehrin ne anlama geldiğini halen tam olarak anlamış değiliz. Dijital ve yeşil kalkınma, insanı ve doğayı temel alan, eşitlikçi, sorumlu yeni bir toplum ideali olarak anlaşılmalıdır” diye konuştu.
“KENDİMİZİ SORGULAMAYAN BİR TOPLUM OLMAYA BAŞLADIK”
“Hepimize düşen görev bütün bu alanlarda ilerleme için hükümet, muhalefet, sivil toplum olarak anlamlı bir tartışma, ortak akıl süreci tesis etmektir” diyen Akıncı, “Maalesef siyasi tartışmalar herkesin kendi mahallesine konuştuğu popülist bir tartışmaya dönüşmüştür. Hepimiz halkın hoşuna gidecek vaatler bulma peşindeyiz. Oysa toplumdaki bozulma, dağılma ve değer kaybını hiç konuşmuyoruz. Yüksek enflasyonun ve sistemin yarattığı yozlaşma, ideal ve vizyon kaybı en büyük sorunlarımızdan birisidir. Bir şehrin ve milletin bekasının temelleri olan hukuk ve adalet sadece dilimizde olan, inanmadığımız ve kendimizi sorumlu hissetmediğimiz kavramlara dönüştü. Aynada kendimize bakmayan, kendimizi sorgulamayan bir toplum olmaya başladık” ifadelerini kullandı.
“GEÇMİŞTE ATILAN TEMELLERİN DEĞERİNİ İYİ ANLAMALIYIZ”
Toplumsal yozlaşmayı dikkate alarak topluma örnek olmanın ve ayna tutmanın siyasetin ve kanaat önderlerinin görevi olduğunu söyleyen Akıncı, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Büyük filozof Farabi, liderlerin bilge, adaletli, dürüst, paraya, dünyevi zevklere, şan ve şöhrete kapılmayan, öğrenen ve öğreten kişiler olması gerektiğini söylemiştir. Ona göre siyaset, faziletli ve mutlu bir toplum yaratma sanatıdır. Farabi’nin bin yıl önce yaptığı faziletli toplum ve şehir, cahil ve bozuk şehir tariflerini bugün yeniden okumalıyız. Fazilet ve toplumun mutluluğu kavramlarına önem veren ve bunu dile getiren bir başka büyük isim Atatürk’tür. 99 yıl önce Cumhuriyetimizi kuran büyük önder Atatürk, 4 bine yakın kitabı okumuş, incelemiş, öğrenen ve öğreten bir liderdi. Cumhuriyetimizin 99. yılını kutlayacağımız bugünlerde o gün atılan temellerin değerini anlamak, Cumhuriyetimizin çağdaş ve mutlu bir toplum idealinin gerçekleşmesi için kendimizden başlayarak sorgulamak gerektiğini düşünüyorum.” HABER: YUSUF KATRAĞ
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim