“Asrın felaketi diyerek önemsizleştiremeyiz”
Cumhuriyet tarihi boyunca ölümlerin de olduğu birçok büyük deprem yaşandığına dikkat çeken İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, “Maalesef ders almadık. Büyük bir felaket yaşandığını kabul ediyoruz. Aynı gün içerisinde iki büyük depremin olması yüzyıllardır olan bir durum değil ama bunu sadece ‘Asrın felaketi’ diyerek önemsizleştiremeyiz” dedi.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan’da 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde ölçülen depremler sonucu 10 ilde meydana gelen yıkımı yerinde inceleyen İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Antalya Şubesi Yönetimi tarafından basın açıklaması yapıldı. İMO Atatürk Konferans salonunda gerçekleştirilen açıklamaya üyeler de katılırken, bölgede hasar tespit ve bilirkişi faaliyeti görevlerinde bulunan üyeler canlı bağlantıyla gözlemlerini paylaştı. Deprem felaketinin ‘Asrın felaketi’ denilerek önemsizleştirilemeyeceğinin altını çizen İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, özellikle sosyal medyada inşaat mühendislerinin eleştirilmesine sert çıktı. Akdoğan, “Söyleyecek daha çok sözümüz var. Burada sıralamaya başlasak belki günlerce, haftalarca yapılan yanlışları konuşabiliriz ama sistemi düzenleyenlerin bunun öncelikle sorumluluğunu alması gerekiyor” şeklinde konuştu.
“OLAYIN ASIL RESMİ KAÇIRILIYOR, MAALESEF DERS ALMADIK, ASRIN FELAKETİ DİYEREK ÖNEMSİZLEŞTİREMEYİZ”
Türkiye’de Cumhuriyet tarihi boyunca çok sayıda deprem yaşandığına dikkat çeken Akdoğan, “Hayatlar kaybedildi, yaşamlar yok oldu. Hayaller, umutlar yıkıldı. Maalesef yine olay bağlamından koparılıp ‘Büyük bir afet, asrın afeti’ cümlesi adı altında olayın asıl resminin kaçırıldığını görüyoruz. Bunlara üzülüyoruz. Bu ülke Cumhuriyet tarihi boyunca çok sayıda depremler yaşadı. En yıkıcı deprem 1999 Gölcük depremiydi. Bu depremden sonra bazı düzenlemeler yapılacağını, eskisi gibi olmayacağını söyledik. Daha sonra Afyon Dinar, Van, İzmir, Malatya, Elazığ depremlerini yaşadık. Can kayıpları da oldu. Maalesef ders almadık. Büyük bir felaket yaşandığını kabul ediyoruz. Aynı gün içerisinde iki büyük depremin olması yüzyıllardır olan bir durum değil ama bunu sadece ‘Asrın felaketi’ diyerek önemsizleştiremeyiz. Ya da TOKİ’nin yaptığı konutlar sağlam diyemeyiz. Birçok devlet binasının, resmi kurumların denetlediği yapıların yıkıldığını bizzat oraya giderek gördük” dedi.
“BİZİ RAHAT BIRAKMIYORLAR Kİ İŞİMİZİ DOĞRU YAPALIM”
“Birileri işini kötü yapıyor. Şüphesiz ki her meslekte, her sektörde işini kötü yapan vardır. Olmaya da devam edecektir” diyen Akdoğan, şunları söyledi:
“Buradaki temel problem yasa yapıcı, düzenleyici ve uygulayıcıların yaptığı zafiyetler. Bizim üzerinde durmamız gereken asıl konunun bu olduğunu düşünüyoruz. Bugün 3-5 imzası olan teknik personeli, 3-5 müteahhidi suçlu ilan edip geçmişte yaptığımız gibi bu olayın üzerini örtemeyiz. İnşaat Mühendisleri Odası olarak kendi sorumluluklarımızı alacak bilinçteyiz. Kendi yükümlülüklerimizi de eksikliklerimizi de biliyoruz. Bunu da düzeltmek için çabalıyoruz. Maalesef sosyal medyada inşaat mühendisleriyle alakalı eleştiride bulunanlar, işimizi doğru yapmadığımızı söyleyenler oluyor. Biz işimizi rahat bırakmıyorlar ki doğru yapalım. Teknik insanların işlerini rahat bırakmıyorlar, doğru yapmaları için. Bugün usta sizden daha değerli. Bugün müteahhit sizin gibi kaç tane mühendis yetiştirmiş, onlarca iş yapmış sen ne biliyorsun? aldığın eğitimin, verdiğin emeğin bu kadar değersiz olmasının sonuçlarını bu depremde görüyoruz.”
“SÖYLEYECEK DAHA ÇOK SÖZÜMÜZ VAR”
“Söyleyecek daha çok sözümüz var” diyen Akdoğan, “Burada sıralamaya başlasak belki günlerce, haftalarca yapılan yanlışları konuşabiliriz ama sistemi düzenleyenlerin bunun öncelikle sorumluluğunu alması gerekiyor. Bugün yasaları, uygulamayı yapan ve bunu sahada kamu adına uygulayan arkadaşlarımız, öğrenciler, mühendisler ne kadar yetkin, müteahhitler işini ne kadar doğru yapıyor, rant hırsı ne kadar gözümüzü bürümüş? olayı bu bağlama indirgememiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
“DERS ALMADIK, HEPİMİZ SUÇLUYUZ”
Akdoğan’ın konuşmasının ardından basın açıklamasını okuyan Yönetim Kurulu Üyesi Ayşenur Kalaycı ise, “Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan Merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler on binlerce can ve miyarlarca liralık maddi kayba neden oldu. Maddi kayıplarının yarattığı ekonomik zorluklar zamanla giderilebilir. Ancak, giden canlar geri getirilemez, aynı zamanda can kayıpların yarattığı psikolojik çöküntünün kalıcı izleri olacağı kesin. Her afetten ders almamız ve olabilecek afetlere hazırlanmamız gerekirken daha çok para kazanma hırsı yeni afetlere zemin hazırlayan bir anlayışın tüm topluma yerleşmesine neden oluyor. Halk istiyor, siyasetçi yapıyor, cezasını tüm toplum ödüyor” ifadelerini kullandı.
“LİYAKATİ UNUTTUK, HESABINI KİM VERECEK?”
17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra TBMM’de Deprem Araştırma Komisyonu kurulduğunu ve komisyonun 38 öneride bulunduğunu hatırlatan Kalaycı, “Hükümetlerin neler yapıp neleri yapmadığı ortada. Oy ve kar kaygısıyla neler yaptık? Bilimi paraya alet ettik. Liyakati unuttuk. Planlama ve şehircilik ilkelerini katlettik. Sorun, sadece eksik veya yetersiz malzeme kullanımına, müteahhitlerin ve yüklenicilerin yetkin olmamasına indirgenemez. Deprem felaketi ve sonucunda ortaya çıkan can kayıpları aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur. Toplumda bilinç, eğitim ve denetim eksikliği varsa netice bu olur. Kaç suçlu var? İmar izni veren, imara açan, yapıyı projelendiren, uygulayan, kontrol eden, denetleyen, taşeronlar, ustalar, işçiler, satıcı, alıcı, malzemeci... Bu zincirin kaç halkası sağlam? Ama bir halka var ki en önemlisi o. Kanun koyucu ve uygulayıcı halkasındaki en ufak bir zafiyet bütün halkaları etkiliyor” açıklamasında bulunarak, “Kaybedilen binlerce canın, annesiz babasız kalan çocukların, kaybettiğimiz geleceğimizin, yıkılan binaların, sağlık kuruluşlarının, okulların, devlet binalarının hesabını kim verecek?” diye sordu.
“NELERİ YANLIŞ YAPTIK?”
“İmar Barışlarını her seçim öncesi çıkarıp, reklamlarla insanlara e-devlet üzerinden yapı kayıt belgesi verenlerin hiç mi vicdanı sızlamıyor? ‘Öyle imar barışında mimar mühendise para ödemek yok. e-devlete girip kayıt yaptırmanız yeterli’ diyen siyasiler yataklarında huzurla uyuyabiliyorlar mı?” sorusunu yönelten Kayacan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Toplum olarak daha neleri yanlış yaptık? Bilimsel verileri dikkate almayan, yer seçimi yanlış, ranta dayalı imar planları yaptık. Fay zonlarını, dere yataklarını, heyelan tehlikesi olan bölgeleri dikkate almadık. Tarım alanlarını, ovaları, sahilleri, kıyıları, meraları, yaylakları, yeşil alanları. Daha çok kat daha az yeşil alan talep ettik. Gecekondulara ve kaçak yapılaşmaya göz yumduk. İmar aflarıyla kaçak yapılaşmayı teşvik ettik. Projelendirme ve yapı denetiminde Meslek Odalarını devre dışı bıraktık. Proje ve yapı denetim süreçlerinin eksik uygulanmasına göz yumduk. Meslek Odalarının mesleki denetim yapmasını engelledik. Fiziki ortamları uygun olmayan laboratuvarı ve yeterli akademik kadrosu bulunmayan mühendislik fakülteleri açtık. Mühendislik eğitiminin içini boşaltmanın sonucu olarak mühendis sayısını artırdık fakat aynı oranda mühendislerin niteliğini artıramadık. Yetkin Mühendislik Kanunu çıkarmadık. Uzmanlaşmayı teşvik etmedik. Yeni mezun olmuş mühendisleri sınırsız yetkiyle donattık. Her şantiyeye bir şantiye şefi istemimiz duyulmadı. Şantiye şefliğinin kâğıt üzerinde kalmasına seyirci kaldık. Mühendis ve mimarların özlük haklarını göz ardı ettik. Maaş bordrolarına bakmadık. Merkezi ve yerel yönetimler görev ve sorumluluklarını yerine getirmede yetersiz kaldı. Üretici, tüketici ve kullanıcıları bilinçlendiremedik.”
“DEPREME DE SONRASINA DA HAZIR DEĞİLDİK”
Kayacan, diğer yanlışları şöyle özetledi:
“Hurdadan inşaat demiri ürettik, deniz kumuyla beton döktük. Malzeme kalitesini üretim yeri çıkışında denetlemedik. Laboratuvarlarla denetime inanmadık. Bazı müteahhitlerin eksik ve kalitesiz malzeme kullanmasını engelleyemedik. Müteahhitlere vergi kolaylığı sağladık, alakalı alakasız herkesi müteahhit olmaya teşvik ettik. Sertifikalı ustaları eğitemedik. Beton dökülürken gerekli uygulama ve döküm sonrası bakım kurallarına uyulmasını sağlayamadık. Projelerin uygulama hatalarının önüne geçemedik. Deprem Master planlarını yapmadık. Eski binaları güçlendiremedik. Kapımızı, dolabımızı, seramiğimizi defalarca değiştirirken yapımızın deprem durumunu kontrol ettirmek bir kez bile aklımıza gelmedi. Duvarın rengine, binanın cephesine baktık ama projesine, kullanılan demire, betona, yapana bakmadık. Kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşüme göz yumduk. Deprem öncesi ve deprem sırasında nasıl davranılacağını öğretmedik. Toplanma alanlarını imara açtık. Deprem sonrasını koordine edecek sistemi tam kuramadık. EMASYA (Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma) Protokolünü iptal ettik. Depreme hazır olmadığımız gibi sonrasına da hazır değildik.”
“ORGANİZE OLAMADIK, KOORDİNASYON SAĞLAYAMADIK”
“Bilimi dışladık, mühendisleri ve meslek odalarının taleplerini ve önerilerini dikkate almadık, rant hırsına kapıldık, kader ve fıtrat dedik. Organize olamadık, koordinasyon sağlayamadık” diyen Kayacan, şunları ifade etti:
“Yaşamış olduğumuz geçmiş afetlerde de aynı şeyleri konuştuk ancak ders almadık. Bundan sonrası için elbirliğiyle; oy ve kâr kaygısını bir kenara bırakıp ülkemiz için bilimsel ve teknik doğruları yapmalıyız. Depremin ilk anından itibaren koordinasyon eksikliği; afete müdahaledeki yetersizliğimiz, sosyal medya kullanımı dahil olmak üzere, toplumda bir afet bilincinin olmadığını net bir şekilde göstermektedir. Afetle yaşama ve afet bilincinin topluma kazandırılması için “Afet Hazırlık ve Afet Bilinci” ders olarak ilkokul seviyesinden üniversitelere kadar zorunlu ders olarak okutulmalıdır. İmar planları; bilimsel ilkeler ve teknolojik gelişmelerin ışığında, oy kaygısı olmadan “bağımsız kurullar” tarafından yapılmalıdır. Üniversitelerdeki mühendislik eğitiminde, yeterli akademik kadrosu ve laboratuvarı olmayan, fiziki olarak yetersiz bölümler kapatılmalı, üç yüz bin olan başarı sıralaması elli bine düşürülmelidir. Denetim mekanizması doğru işlemeli, şantiyelerde yetkin şantiye şefleri tam zamanlı olarak, hak ettikleri ücreti alarak çalışmalıdır.”
ÖNERİLERİ SIRALADI, “AFET MASTER PLANI YAPILMALI”
Merkezi ve yerel yönetimler, ilgili meslek odaları, bilim insanları ve üniversitelerin yer aldığı uzmanlardan oluşturulması gereken bir heyetin raporu doğrultusunda ve koordinasyonunda mikro bölgelerden başlayan riskli yapı tespitleri sonuçlarına göre makro bir plan ile mevcut yapı stokunun tespit edilmesi ve öncelik deprem olmak üzere kentlerin Afet Master Planı’nın yapılması gerektiğini vurgulayan Kayacan, şu önerilerde bulundu:
“Önceliklere göre bütüncül bir kentsel dönüşüm seferberliği başlatılmalı. İskandan sonra hiçbir denetime tabi tutulmayan mevcut yapılarda, asansör kontrollerinde olduğu gibi periyodik kontrol zorunlu olmalı. Yeni yapılar için öncelikle mevcut imar planlarının revizyonu yapılmalı, yanlış yapılaşma kararları düzeltilmeli. Afet Müdahale ve Koordinasyon Sistemi Yeniden Düzenlenmeli. Afetin hemen akabinde, ivedi olarak afet seferberliği ilan edilmeli, görevi ve sorumlulukları önceden belirlenmiş ekipler İl merkezlerinden köylere kadar görevlendirilmeli. Afet Müdahale Sistemi talimat beklemeksizin harekete geçmeli. Bakanlık, valilik, kaymakamlık, belediyeler, muhtarlık, ordu, polis, jandarma, itfaiyeciler, inşaat ustaları, madenciler, lojistik uzmanları, meslek odaları, sivil toplum örgütleri, öğretmenler, imamlar ve gönüllüler görevlendirilmeli, eğitilmeli, donatılmalı ve afete hazır hale getirilmeli. Her türlü ihtiyacın giderilebileceği bölgesel lojistik merkezler inşa edilmeli. Daha söylenecek sözümüz var. Bugün toplumsal yaralara merhem olma günüdür. Hepimiz elimizi taşın altına koyalım. Yaşanan afetin büyüklüğü her ne kadar yıkıcı olsa da tüm bunları ‘Asrın afeti’ diyerek yok sayamayız. Gerçek bir ders alalım, yeni bir başlangıç yapalım.” HABER: YUSUF KATRAĞ
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim