Bugün 22 Kasım 2024 Cuma
  • Antalya16 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    2952.122
    %0.74
  • Dolar
    34.4839
    %0.07
  • Euro
    36.1941
    %-0.24
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
“Depreme dirençli Antalya vaat edecek adayları bekliyoruz”
05 Şubat 2024 Pazartesi 18:09

“Depreme dirençli Antalya vaat edecek adayları bekliyoruz”

Geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin yıldönümü nedeniyle konuşan İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, geçmişten ders alınmamasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Yerel seçim sürecine de işaret eden Akdoğan, mevcut adayların genel

Geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin yıldönümü nedeniyle konuşan İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, geçmişten ders alınmamasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Yerel seçim sürecine de işaret eden Akdoğan, mevcut adayların genelde oy alacakları yerlere ziyaretler gerçekleştirdiklerine dikkat çekerek, “Biz işin tekniğini bilen insanların karar verici kadrolarda olmasını, gerçekten bu işi çözme iradesi gösterebilecek, ranttan uzak bilim ve teknikle yaklaşabilecek, vaadi depreme dirençli bir Antalya olacak adaylar istiyoruz. Bu adayları bekliyoruz” ifadelerini kullandı.     

 

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Antalya Şubesi tarafından 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin yıldönümü nedeniyle basın açıklaması yapıldı. Oda binasında gerçekleştirilen toplantıya yönetim kurulu üyeleri katılırken, açıklama metnini Yönetim Kurulu Üyesi Engin Yergök okurdu. İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan ise düşüncelerini dile getirdi. Depremler konusunda geçmişten ders alınmadığına işaret ederek, bundan dolayı ağır bilançolarla karşılaşıldığına dikkat çeken Akdoğan, “Yaşanmışlıkların üzerine hiçbir şeyin değişmeme noktasında karar vericilerin aynı noktada olması bizleri derinden üzüyor” dedi. 31 Mart’ta gerçekleştirilecek olan yerel seçimlere işaret eden Akdoğan, adaylardan depremle ve riskli yapı stoku ile ilgili herhangi bir vaat göremediklerini söyledi.

 

“GEÇMİŞTEN DERS ALSAYDIK, BİLANÇO BU KADAR AĞIR OLMAZDI”

Şimdiye kadar çok şey söylendiğini, daha söylenmesi gereken çok şey de olduğunu ifade eden Akdoğan, “Çok şey söyledik ama hiçbir şey değişmiyor. Maalesef deprem süreçlerini tekrar tekrar yaşıyoruz. 1999 Marmara depreminden sonra çok şeyin değişeceği iddia edilmiş, düzenlemeler beklenmişti olmadı. Diğer depremlerden sonra da aynı şeyleri yaşadık. Cumhuriyet tarihimizin en büyük depremiyle 6 Şubat’ta tekrar yüzleştik. Bu dersleri geçmişte almış olsaydık belki bilançoyu bu kadar ağır yaşamazdık” dedi.

“DERİNDEN ÜZÜLÜYORUZ”

Depremde birçok kişinin hayatını kaybettiğine ve kentlerin hayalet şehirlere dönüştüğüne işaret eden Akdoğan, “Bilimden, teknikten uzak uygulamaların, bilimin, tekniğin, mühendisliğin gereklerini yapmayan iradenin bizlere dayattığı sistemin getirileridir. Acımız çok derin. Bunlar yaşanmayabilirdi. Ancak, yaşanmışlıkların üzerine hiçbir şeyin değişmeme noktasında karar vericilerin aynı noktada olması bizleri derinden üzüyor” diye konuştu.

“5 KAT NEDEN 10 KAT OLDU?”

Depremden sonra Nisan ayında Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak ağır konsollara bazı sınırlamalar getirildiğini hatırlatan Akdoğan, “5 kat üzeri ağır çıkma yapılamayacaktı, ticari alanlarda asma kat olmayacaktı gibi düzenlemeler oldu. Biz bunun neye istinaden yapıldığını anlayamadık. Bilimsel bir çalışma mı yapıldı, hoca görüşleri mi alındı? Neyin üzerine yapıldığıyla alakalı bir bilinmezlik vardı. Biz bunu tartışırken 1 Ağustos’tan sonra yeni bir düzenleme yapılarak 5 kat 7 kata çıkarıldı. Bodrum, asma kat ve çatı kat dahil değil. Üst üste koyduğunuzda 10 kat oldu. Nisan ayında 5 kattı Ağustos’ta neden 10 kat oldu?” diye sordu.

img-9138.jpg

“CADI AVINA DÖNÜŞTÜ, GÜNAH KEÇİSİ TEKNİK İNSANLAR OLDU”

Deprem bölgesinde yargılamaların cadı avına dönüştüğünü ileri süren Akdoğan, “Kamuoyu vicdanını rahatlatmak üzere en kolay, en çabuk suçlu ilan edilecek teknik insanlar tutuklandı. Bir çoğu tutuklu yargılanıyor, bir çoğu hakkında mahkeme süreçleri devam ediyor. Günah keçisi yine teknik insanlar oldu” şeklinde konuştu. Göreve geldiğinde ilk açıklamasında “Bizleri rahat bırakmıyorlar ki işimizi yapalım” dediğini hatırlatan Akdoğan, “Çünkü, bizde çok ciddi bir emek sömürüsü var. Kendi fiyat tarifemizi bile belirleyemiyoruz. Herhangi bir meslek grubu fiyat tarifesini belirlerken inşaat mühendislerinin asgari bir hizmet fiyatı yok” dedi. Müteahhitlerin her şeyi iyi bildiklerini söylediklerine dikkat çeken Akdoğan, “’Biz çok mühendis, mimar yetiştirdik. Onu öyle, bunu böyle yapamazsınız’ diyorlardı. Bu süreçte gördük ki müteahhitler aslında hiçbir şey bilmiyormuş” diye konuştu. Deprem bölgesinde inşaatları yıkılan bazı müteahhitlerin ‘Ben ne bilirim, mühendisi vardı, mimarı vardı. Teknik insanları, yapı denetimi vardı’ şeklindeki ifadelerine işaret eden Akdoğan, “Bizde aynı şeyi söylüyorduk ama insanlar bu kadar basit bir savunmayla işin içinden kurtulacağını sanıyorlar. Biz yıllardır aynı şeyi söylüyoruz. Mühendislik bu kadar ucuz olmamalı, müteahhit bu kadar kolay olmamalı” açıklamasında bulundu.

 

“DEPREME DİRENÇLİ ANTALYA VAADİ BEKLİYORUZ”

31 Mart’taki yerel seçim sürecine de işaret eden Akdoğan, “Yapı stokunun çok riskli olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu durum sadece kentimizle alakalı değil. Yapı stokumuz ülke bazında ciddi riskler içeriyor. Yerel seçim sürecinde, yerel yönetimlere talip olan adayların en büyük vaatlerinin depreme dirençli kentler yaratmak olduğunu düşünüyorum. Ancak kentimizde uzun süredir gezen adaylardan henüz depremle, riskli yapı stoku ile ilgili herhangi bir vaat göremedik. Genelde oy alacakları ziyaretlerde bulunuyorlar. Biz işin tekniğini bilen insanların karar verici kadrolarda olmasını, gerçekten bu işi çözme iradesi gösterebilecek, ranttan uzak bilim ve teknikle yaklaşabilecek, vaadi depreme dirençli bir Antalya olacak adaylar istiyoruz. Bu adayları bekliyoruz” ifadelerini kullandı.      

 

“50 BİNDEN FAZLA İNSANI KAYBETTİK”

Açıklama metnini okuyan İMO Antalya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Engin Yergök ise, resmi verilere göre 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, yaklaşık 40 bin binanın yıkıldığı, 200 binden fazla binanın ise ağır hasar aldığı 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki 6 Şubat 2023 depremlerinin üzerinden 1 yıl geçtiğine dikkat çekti. 6 Şubat depremlerinin büyüklüğü, şiddeti, yıkıcılığı ve ivmeleri açısından yer bilimcilerin ve sismologların da beklentisini aşan depremler olduğunu, oldukça geniş bir coğrafyada etkili olan, can ve mal kaybının bu kadar büyük olduğu depremlerin, toplumsal bir travma olarak uzun yıllar etkisini sürdüreceğinin bir gerçek olduğunu söyleyen Yergök, “Böylesi sarsıcı bir afetin ardından beklenen ve de olması gereken hiç şüphesiz, bugüne kadar alınmamış tedbirlerin alınması için derhal harekete geçilmesi, güvenli ve sağlıklı yapılaşma için bilim çevrelerinin, meslek odalarının önerilerinin hayata geçirilmesidir. Ancak geride kalan 1 yıla dönüp bakıldığında ne yazık ki geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak ciddi bir çalışmanın yapıldığını söylemek pek mümkün olmamakta” diye konuştu.

img-9143.jpg

“KAYIPLARIN DEHŞET VERİCİ SEVİYELERDE OLMASININ ÖNÜNE GEÇMEK MÜMKÜNDÜ”

“Bu kadar büyük ve yaygın depremler karşısında kayıpları sıfıra indirmek belki mümkün olmayabilirdi fakat ortaya çıkan yıkımın ve kayıpların böylesi dehşet verici seviyelerde olmasının önüne geçmek mümkündü” diyen Yergök, “Dünyada her yıl ortalama olarak Richter ölçeğine göre 7.0 ve üzeri 19 deprem olmakta. Ancak bunlardan sadece bazılarının yıkıcı etkisi olmakta. Bu etki depremin niteliğinden çok gerçekleştiği bölgedeki yaşam alanlarının maalesef kırılganlığından kaynaklanmakta. Ülkemiz ise yaşam alanlarının kırılganlığı açısından dünyada en olumsuz örneklerden birini oluşturmakta. Çünkü ülkemiz ortalama olarak her 1,5 yılda yıkıcı sonuçları olan depremleri yaşamasına rağmen bir türlü gerekli adımlar atılmamakta” açıklamasında bulundu.

 

“KRİZ YÖNETİLEMEDİ”

Milat olarak kabul edilen Marmara depremlerinden buyana geçen 24 yıllık zaman diliminde atılan adımların, yapılması gerekenlerin yanında son derece zayıf kaldığını söyleyen Yergök, şöyle konuştu:

“Son yıllarda Elazığ ve İzmir’de meydana gelen göreli olarak sınırlı depremlerde bile ortaya çıkan yıkımın boyutları adeta birer uyarı niteliğinde olmasına rağmen depreme hazırlık konusunda zafiyetler görmezden gelinmiş, sonuçta Şubat 2023 depremlerinin büyüklüğü bahane edilerek yüzbinlerce konutun yıkımı veya ağır hasarlı hale gelmesi ilahi takdirle izah edilmiştir. Afet sonrası arama-kurtarma, yardım ulaştırma, beslenme ve acil barınma ihtiyaçlarını karşılama çalışmalarında kamu gücünün sınıfta kaldığı, geçmiş depremlerden ders alınmadığı tüm kamuoyunun malumudur. Yurttaşlarımızın dayanışma bilinci ve gönüllü çalışmalarının büyük katkısıyla depremin ilk elden yaralarının sarılması konusunda eksiklikler giderilmeye çalışılmış olsa da afete müdahalenin devamındaki aşamalarında da kriz yönetilememiştir.”

 

“SORUNLAR HALA DEVAM EDİYOR”

Geçici yerleşim alanlarının kurulması, enkaz kaldırma işlemleri, ulaşım, elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme gibi altyapı hizmetlerinin, depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen sağlanamadığını belirten Yergök, şunları kaydetti:

“Depremlerin 1. yılını geride bırakırken depremin en çok etkilediği Antakya başta olmak üzere deprem bölgesinde barınma, beslenme, sağlık, hijyen, içme suyu, eğitim gibi en temel insani ihtiyaçlara yönelik sorunlar hala devam etmektedir. Yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılar insan hayatını tehlikeye sokmaya devam ederken, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zararlar vermekte, enkaz toplama alanları ise içme suyu kaynaklarını kirletmesi bakımından ciddi riskler oluşturmaktadır. Afet sonrasının ileriki çalışmalarının ise, şeffaflık ve katılımcılık ilkeleri çerçevesinde yürütüldüğünü söylemek pek de mümkün değildir. Bir yandan şehirlerin yeniden kurulması, yeni yerleşim alanlarının oluşturulması, konut ve işyeri ihtiyacının karşılanması konularında seçim öncesi verilen taahhütlerin ötelendiği görülürken, diğer yandan yapılan çalışmaların da sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma açısından (yer seçiminden inşa kalitesine kadar) kaygı verici örnekler içermekte. Ayrıca siyasi iktidarın deprem sonrası kentlerin yeniden ayağa kaldırılması, hayatın normale döndürülmesi doğrultusunda 319 binini 1 yıl içerisinde teslim etmek kaydıyla 650 bin konutun yapılacağı yönündeki beyanlarının oldukça gerisinde kaldıkları görülmekte.”

img-9133.jpg

“SORUN SADECE İNSANLARIN BAŞINI SOKACAKLARI BİR ÇATIYA SAHİP OLMALARI DEĞİL”

Kalıcı konutların biran önce yapılıp teslim edilmesinin bölgede hayatın normale dönmesi açısından çok önemli olduğunu, ancak yeterli olmadığını kaydeden Yergök, “Sorun sadece insanların başını sokacakları bir çatıya sahip olmaları değildir. Sağlıklı ve güvenli bir yuvaya sahip olmak planlı ve denetimli bir yapılaşmayı gerektirir. Yer seçimi yanlışlıklarından, sorunlu imalatlara kadar pek çok konu geçtiğimiz aylarda kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Bu durum denetim ve planlama hizmetlerinin yeterince yapılamadığı kuşkusunu doğurmakta. Bir yapının deprem karşısında ayakta kalması gerekli şarttır fakat yeterli şart değildir. Bir yapı, mekanik ve elektrik tesisatlarından yalıtımlarına, kapısı-penceresinden mutfağına, çevre düzenlemesinden peyzajına kadar pek çok unsur ile sağlıklı bir yapı niteliğine bürünür. Bunlar için de nitelikli malzeme ve işçilik gerekir. Teslim edilecek her konut eksiksiz ve nitelikli olarak bu unsurları içermek zorundadır” uyarısında bulundu.  

 

TEKNİK NEDENLERİ 6 ANA BAŞLIKTA SIRALADI

Her büyük depremde olduğu gibi bu depremlerde de yaşanan yıkımın teknik nedenlerini 6 ana başlıkta sıralayan Yergök, bunların zayıf zemin koşulları, malzeme zafiyetleri, konstrüktif zafiyetler, yapı düzensizliklerinin yarattığı hasarlar, sonradan yapılan bilinçsiz tadilat ve müdahaleler, yıpranmışlık ve bakımsızlık olduğunu söyledi. Yergök, bu sebeplerin birden fazlasının bir araya gelmesinin hasar ve yıkım oranlarını artırdığına dikkat çekti.

 

“İLK OLMADIĞI GİBİ SON DA OLMAYACAK”

6 Şubat depremlerinin bu coğrafyanın tanık olduğu ilk büyük deprem olmadığı gibi son da olmayacağını vurgulayan Yergök, şunları dile getirdi:

“Ne zaman nerede büyük bir depremin meydana geleceği bilinmemekle birlikte felakete dönüşmesini önlemek için ivedilikle hayata geçirilmesi gerekenler belli. Öncelikle sağlam, kararlı ve istikrarlı bir siyasi irade ile kamunun ihtiyaç ve menfaatlerini gözeten, meselelere bütüncül ve bilimsel bakabilen politik bir anlayışa ihtiyaç var. Afetlere hazırlık çalışmaları kaynak ve zaman gerektiren uzun soluklu çalışmalardır. Yani siyasi kadroların ihtiyaç duyduğu ve kendi dönemlerinde yapıp bitirebilecekleri gösterişli yapılar veya faaliyetler olma özelliğine sahip değildir. Dolayısıyla gerek merkezi, gerekse yerel yöneticilerin esnetip gevşetemeyeceği yasal düzenlemeler yapılmalı, kaynakların doğru ve yerinde kullanımı için önlemler alınmalı, aksine davranışların hukuki ve cezai yaptırımları olmalı. Rant odaklı imar düzeni ile yapılaşmada kuralsızlığın ve cezasızlığın hakim olması kaçak yapılaşmanın önünü açmakta bunun sonucunda da imar afları zorunlu hale gelmektedir. Unutulmamalıdır ki, yozlaşma kültürü büyükten başlayıp küçüğe doğru yayılmaktadır. Sermaye gruplarının, ‘güçlü’ kesimlerin inşaatlarına göz yumup tam tersine özel düzenlemelerle hukukileştirmeye çalışılması toplumun geneline emsal teşkil etmektedir. İmarda kural kuraldır. Merkezi ya da yerel siyasi veya iktisadi aktörlerin çıkarlarına göre delinmemelidir.”

 

“RİSKLİ YAPI STOKU BELİRLENMELİ”

Ülkedeki riskli yapı stokunun belirlenmesi ve yapı envanteri çıkarılarak belirli bir risk sırası ile tüm binaların deprem güvenliğinin belirlenmesinin zorunlu hale getirilmesi gerektiğini kaydeden Yergök, “Kentsel dönüşümde kamu yararı gözetilmeli, rant odaklı kentsel dönüşüm anlayışı terk edilmeli. Dönüşüm sosyal, ekonomik ve mekansal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Yetkin mühendislik uygulaması muhakkak hayata geçirilmeli. İnşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve mühendisliğin gerekliliklerinin yerine getirilmesi amacıyla bilgili, deneyimli ve etik kurallara bağlı mühendisler eliyle yapılabilmesi için, meslek kuruluşlarının sorumluluğunda yetkin mühendislik uygulamasına geçilmelidir. Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; mesleğinde yetkin yapı denetçilerinin faaliyetlerine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir model hayata geçirilmeli. Proje denetimi ve yapı denetimi birbirinden ayrılmalı, proje denetimi doğrudan kamu tarafında ve yetkin mühendisler eliyle yapılmalı, Yapı Denetim Kuruluşları ve laboratuvarları doğrudan kamuya karşı sorumlu olmalı ve onun denetiminde çalışmalıdır. 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden yurttaşımızı bir kez daha saygıyla anıyor, aynı ihmaller nedeniyle bir daha aynı acıları yaşamamak için kaybedecek tek bir günümüzün bile olmadığını hatırlatıyoruz.” HABER: YUSUF KATRAĞ

Bu haber toplam 1070 defa okunmuştur
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim